"Ayakkabılarım mahvoldu." Sahilde yürüyorduk ve benim ayakkabılarımın her yerine kum yapışmıştı. Onca şeyin içinde dert ettiğim buydu. Eğilip onları çıkardım ve elime aldım.
"Belkide konuşmalıyız." Elbette konuşmalıyız. Luasya da benim gibi ayakkabılarını eline aldı.
"Her şey bildiğin gibi işte." Bunu tekrar söyleyebileceğimi sanmıyordum.
"Neden daha önce söylemedin?" Nasıl söyleyebilirdim ki... Sen bana sürekli dost muamelesi yaparken.
"Cesaretim yoktu." Durup kolumu tuttu.
"Cana'ya verdiğin sır buydu ve şimdi onu kaybettin." Eğilip yere baktım. Konuya tam odaklanamıyordum. Yerdeki kumlar ayağımı rahatsız ediyordu. Rahatına düşkün burisi olarak daha fazla dayanamadım ve yere oturdum. O da benim gibi karşımda bağdaş kurdu. Yüzüne bakmıyor yeri inceliyordum. Bu sırada gözüme takılan şeyle kalakaldım.
"A-ov. Galiba kendimi ele verdim." İrice açtığım gözlerimle ona baktım.
"S-sen... ama..." Dilim tutulmuştu. Nasıl olurdu? Benim aksime o çok rahattı.
"Madem artık öğrendin, saklamaya gerek yok. Evet gördüğün şey gerçek." Şaşkınlıkla tekrar bileğindeki damgaya baktım. Kızıl damgaya...
Halktaki herkesin bir rengi vardı. Doğduğunda onun için seçilen bir renk. Bu renk bebeğin gücüne göre seçilir ve tüm hayatı boyunca onu temsil eder. Bu kutsal bir gelenektir ve renk bebeğin ayak bileğinde damga olarak sonsuzluğa kavuşurdu.
"Demek bu yüzden Cana'yı almama bu kadar karşı çıktın. Çünkü onu kendine istiyordun." Bunca zaman ayakta uyutmuştu beni. İyiliğimi düşündüğünü sanıyordum.
"O benim hakkımdı! Ve sen onu benden çaldın!"
"Madem gücün ateşti... neden müzik gibi davrandın? Neden en başından gri bir ejderha seçtin?" Kötümser bir kahkaha atıp kafasını yana yatırdı. Çok farklı görünüyordu. Sanki eski sevecen Luasya gitmiş yerine kötü biri gelmişti.
"Neden onca işle ben uğraşayım ki? Dur sana ne olacağını söyleyeyim." Bana yaklaşıp daha kısık bir sesle devam etti. "Sen Faaro'yu yeneceksin. Ardından ben senin işini bitireceğim ve BAM! Ulusal kahraman benim." Hızla geri çekilip ayağa kalktım. Hayır, bu Luasya olamazdı. Hızla arkamı dönüp ilerlemeye başladığım sırada etrafımı saran ateşle olduğum yerde kaldım.
"Seni bu kadar kolay bırakacağımı mı sandın?" Gözlerine baktığımda onu tamamen kaybettiğimi anladım. Çünkü ilk defa bana iğrenerek bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sonsuz
Science FictionEskiden Horde Krallığı çok büyüktü, heryere hakimdi. İnsanları hep mutluluk doluydu. Beraber şenlikler yapar eğlenirlerdi. Ancak bir gün... Horde Halkının en karanlık günüydü. Faaro'nun geri dönüşüydü. Ancak bu sefer sessiz kalmayacaklardı... Bu sad...