Gözlerime vuran ışıkla başım daha çok ağrımaya başladı. Ağzımdan tutamadığım bir inilti çıktı.
"CL?" Luasya'nın sesini duymamla gözlerimi zorla araladım. Endişeli bakışlarıyla yanımda duruyordu. Doğrulmaya çalıştım ancak engel oldu. "Dinlenmelisin, senin için zor oldu." Faaro'nun gelişini hatırlayınca hızla etrafıma baktım. Beyaz bir odadaydık. Sadece yatak ve birkaç tane koltuk vardı. Neler olmuştu? Luasya meraklı bakışlarımla sonunda açıklamaya koyuldu.
"Seni bulduğumuzda yerde hareketsiz yatıyordun ve Faaro çoktan oradan uzaklaşıyordu. Seni bırakmasına çok şaşırdık." O an aklıma Cana geldi. Bana yardım etmemişti. Yanıma gelmemişti bile.
"Faaro bu kadar güçlüyken onu nasıl yenebiliriz ki..." Sadece bana odaklanmasıyla işimi bitirebilirdi.
"Dikkatini dağıtmalısın. Güçlerini kullanarak sana odaklanmasına engel olmalısın." Anlaşılan bu iş düşündüğümden de zor olacaktı. Odanın kapısı açılınca o yöne baktım. Efendi...
"Kalkmana gerek yok." Tam kalkacakken tekrar durduruldum. Yanıma gelip beni inceledi. "Faaro'ya karşı kafa tutmuşsun. Heleki onun güçlerinden habersizken." Onlara göre beklemeliydim. Onların istediği zamana gelince herhalde elli yaşımı geçmiş olurdum.
"Sarayı savunmasız bırakmak istemedim." Aslında kendimi kanıtlamak istemiştim. Ancak Efendi bunu hoş karşılamazdı.
"Herneyse... Seni bıraktığı için çok şanslısın. Neden geldiğini bile bilmiyoruz. Sadece sana zarar verdi." Beni tanımak istiyordu. Düşmanının nasıl biri olduğunu...
***
"Ölebilirdim!" Cana yine beni umursamayıp etrafa bakınmaya devam etti. Bu şekilde devam edemezdik. Sinirle arkamı dönüp ilerlemeye başladım. İnanamıyordum. Onunla duygusal bir bağ kurduğumuzu sanıyordum. Ancak o beni hiç önemsemiyordu.
Yanımda hissettiğim hareketlenmeyle düşünmeyi bırakıp hareketliliğe baktım. Cana sessizce beni takip ediyordu. Bozuntuya vermeden yürümeye devam ettim. Önümde durunca ben de durdum. Başını eğmiş bekliyordu. Galiba üzerine çıkmamı istiyordu.
Yavaş hareketlerle sırtına oturdum. Tabii bu biraz zor oldu. Umarım tutunuyorum derken canını acıtmamışımdır. Birden ilerlemeye başlayınca biraz panikledim. İlk defa üzerine çıkmıştım. Ancak hoşuma gitmişti. Yola bakınca bir an kalakaldım. Bir uçuruma doğru hızla ilerliyordu.
"Cana!" Beni umursamayıp daha da hızlandı. Acaba ona bağırdığım için ikimizi birden öldürmeye mi karar vermişti. Belkide o da sıkılmıştır benden. "Cana dur!"
Kanatlarını çırpmaya başlayınca ne ara sımsıkı kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Uçuyordu. Tanrım... biz uçuyorduk. Nasıl binmem gerektiğini bilmiyordum.
"Sağa dön." Şansımı denemiştim ancak başarılı olduğum söylenemezdi. Elimle işaret ettim, çok farklı yollar denedim ama olmadı. Ardından bağımızın duygu olduğunu hatırladım. Yavaşça uzun boynuna dokunup içimden geçirdim.
Sağa dön
Yavaşça sağa süzüldüğünde gülümsedim. Umarım beni her zaman dinlemeye devam ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sonsuz
Science FictionEskiden Horde Krallığı çok büyüktü, heryere hakimdi. İnsanları hep mutluluk doluydu. Beraber şenlikler yapar eğlenirlerdi. Ancak bir gün... Horde Halkının en karanlık günüydü. Faaro'nun geri dönüşüydü. Ancak bu sefer sessiz kalmayacaklardı... Bu sad...