Luasya gitmişti, Cana gitmişti, babam gitmişti, annem gitmişti. Geriye sadece ben kalmıştım... tek başıma.
Ancak bugün her şey değişecekti. Ya iyi yönde yada kötü. Ya intikamımı almak için son birkez savaşacaktım yada bu bedende son birkez nefes alacaktım. Ne olursa olsun bugün ben intikamım için kalbimle tekrar yüzleşecektim. Artık ne krallığı nede kendimi düşünüyordum. Luasya'ya olanlardan sonra kendimi birdaha düşünebileceğimi de sanmıyordum.
Artık aklımda, kalbimde hissettiğim tek şey annemdi.Derin bir nefes daha alıp kafamı göğe kaldırdım güçlerimi tamamen hissedebiliyordum. Yavaşça ilerlemeye başladım. Etrafta kimse yoktu. Çünkü geleceğimi biliyordu. Büyük kapının önüne gelince biraz bekledim. Yalnız olacaktık. O ve ben karşı karşıya...
Hızla kapıyı açıp içeriye girdim. Faaro tahtında oturmuş gülümseyerek bana bakıyordu. Kendimi kontrol etmek için dişlerimi sıktım. Ben ona aşık değilim! Kalbime hiçbir zaman söz geçiremedim ama her zaman onu susturmayı başardım. Bu sefer de öyle yapacaktım.
"Hoşgeldin." Ayağa kalkıp kenarda duran masaya ilerledi. Kırmızı şarabı iki kadehe doldurdu. Kaşlarımı çatıp ona yaklaştım. Ne yapıyordu o? Kadehlerden birini bana uzatınca ona garip bir şekilde bakmaya devam ettim. Bir süre daha bekledi ama almayınca pes edip bardağı masaya koydu.
"Seninle savaşmak istemiyorum." Ne demekti bu? Ben onca yıl bu anı beklerken onun söylediği şey çok saçmaydı.
"Ama ben istiyorum." Ona doğru bir adım attım. Gözlerime bakınca yine duygularımla oynayacağını anlamıştım. Tam gözlerimi kaçıracakken çenemi tuttu. Umursamazca ona baktım.
"Bu sefer işe yaramayacak." Elimi yavaşça yukarı kaldırdım. Tam kalbinin üzerine koyacakken elimi tuttu.
"Bu sefer sen de başaramayacaksın." Fısıltısının ardından kapının açılma sesini duydum. Ne yani gardiyan mı çağırmıştı? Hızla arkamı dönüp bağıracakken gördüğüm kişiyle yerimde kalakaldım.
"Baba." Dudaklarımdan dökülen fısıltıyla ona doğru yürümeye başladım. Faaro'nun saldırdığı gün babam da kaybolmuştu ancak öldüğünü sanıyordum. Ona sarılmak istedim ancak önümüzde buz dikenlerinin oluşmasını sağlayarak beni engelledi. Bana nefretle bakan gözleri şaşkına dönememe sebep oldu.
"Neler oluyor?" Faaro bana yaklaşıp tam arkamda durdu.
"Duyguları ve anıları yok. Anla artık, kimse benim gücüm karşısında bir şey yapamaz." Sinirle arkamı dönüp ona saldıracağım sırada nefesim kesildi. Yavaşça beni yere oturtup başımı elleri arasına aldı. Derin nefesler almaya çalışıyordum.
"Sakin ol, senin için aynısını yapmayacağım. Sen her zaman yanımda olacaksın." Gözlerimin önünde bir karaltı oluştu. İyice nefes alamaz hale gelince yere düştüm. "Ruhunu kalbime çekeceğim. Ben ne hissedersem aynısını sen de hissedeceksin. İkimiz bir bedende olacağız. Bazen aklımı karıştıracaksın ama sorun yok, yeterki sürekli konuşan çenen olmadan yanımda ol." Acı yoktu sadece benliğimi kaybediyordum. Ruhum çekilirken hissettiğim tek şey karanlıktı.
Nerede yada nasıl olduğumu bilmiyorum. Şuan sadece ben ve karanlık vardı. Bazen Faaro'nun varlığını hissederdim ancak bir süre sonra o da giderdi. Böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. Bir daha nefes alabileceğimi sanmıyordum ancak şuan hayatta olduğumu bile söyleyebilirdim.
Faaro benim sonsuzluğum olmuştu.
Karanlık Sonsuz...
# Faaro
Göstermelik olarak bedenini halka sunmuştum. Aksi takdirde asla susmayacak ve şüphe duyacaklardı. Sonunda her şey bitince kucağımda cansız bedeniyle özel olarak hazırladığım odaya girdim. Oda soğuktu, bedenini canlı tutmaya yarayacaktı. Onu yatağa yatırıp son birkez baktım. Yatağın tam karşısına bağdaş kurdum ve derin bir nefes aldım. Umarım pişman olmazdım.
Etrafımdaki her şeyi sildim. Sadece o, ben ve ruhu vardı. Onu hissedebiliyordum. Tam kalbimdeydi, onu orada saklıyordum. Ancak bunu fazla yapmak istememiştim. Aksi takdirde acıtacağını biliyordum. Gözlerimi açıp ayağa kalktım ve sessizce kapıya ilerledim. Bir an durup geri döndüm.
"Sonra görüşürüz... CL."
~
Faaro sürekli onunla bağ kurdu. Yine de uzun tutamıyordu. CL hâlâ aynı durumdaydı ancak bu yaşamdan daha iyiydi. Faaro'nun kalbi hızlanınca onunki de hızlanıyordu. İstemeden de olsa bağ kurduğu zaman heyecanlanıyordu. Genellikle karanlığın içinde duruyordu. Ancak bir şeyi çok iyi hissedebiliyordu.
Faaro, Luasya'dan daha çok sevgi doluydu...
Belkide o kötü olan değildi, sadece Efendi gibi hüküm sürüyordu. Tüm hayatı boyunca kötü olarak o gösterilmişti. Bu yüzden kimsenin sevgisini kazanamamıştı, kardeşi onun tek kalbiydi. CL'e yaptığı oyun onun mutlu olmasını sağlamıştı. Ne kadar gerçek olmasada birinin daha onu sevdiğini düşünmüştü. Onunla mutlu olmak isterdi, evlenmek ve bir hayat kurmak. Ancak biliyordu ki CL onu kabul etmeyecekti. Kim ederdi ki zaten?
Onun suçu neydi? Öldürdü mü, sıradan bir Horde insanının da yaptığı gibi. Arada tek bir fark vardı. Horde halkı acı çektirerek öldürüyordu. Faaro ise hislerini engelleyip acı çekmelerini önlüyordu, insanlar korksun diye de çığlık izlenimi veriyordu. Ve herkes de onun kötü biri olduğunu düşünüyordu. Çünkü insanlar onun gücüne bakıyordu... kalbine değil.
Durun tahmin edeyim, sizin gözünüzde de kötü Faaro'ydu.
![](https://img.wattpad.com/cover/44533260-288-k763626.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Sonsuz
Science FictionEskiden Horde Krallığı çok büyüktü, heryere hakimdi. İnsanları hep mutluluk doluydu. Beraber şenlikler yapar eğlenirlerdi. Ancak bir gün... Horde Halkının en karanlık günüydü. Faaro'nun geri dönüşüydü. Ancak bu sefer sessiz kalmayacaklardı... Bu sad...