"Karar verdiniz mi?"
Duyduğum ses irkilmemi sağlamıştı. Önümdeki kıyafetlere bakarken nereye baktığımın bile farkında değildim. Sadece olduğum yerde duruyordum. "Sarı ve siyah olanları alıyorum."
Alışverişe gelmiştim. Dolaptaki birkaç şey büyüyen karnımla artık üzerime olmuyordu. Daha bol kıyafetler almalıydım. Bol ve rahat kıyafetler. Bebeğimi hayatımın merkezine koyma zamanım gelmişti.
Durduğum kabinden çıkıp kasaya doğru yürüdüm. Daha gezilecek bir sürü mağaza vardı. Alışveriş yapmayı seviyordum. Kendime zaman ayırdığımı hissettiriyordu. Arkadaşım da olmadığı için tek başıma yapabildiğim en güzel etkinliklerdendi.
Kartı uzattığımda üzerinde yazan isme takıldı gözüm. İlk defa kartın Onur'un adına olması beni rahatsız etmişti. Daha sevgiliyken bu kartı çıkartmıştı bana. İhtiyacım olduğu her an kullanabileceğimi söylemişti.
"İyi günler efendim." Onlara iyi dileklerimi iletip mağazadan ayrıldım. Burası markalarla dolu bir sokaktı. Boydan boya mağazalar ve kafeler vardı. Bir sonraki mağazaya girdiğimde burası bir kitapçıydı. Kitap okumayı en az yazmak kadar seviyordum. Evin bir bölümünde bana ait bir kitaplık vardı. Onur kendisi monte etmişti hatta.
"Ben de çıkmak istiyorum." Onur bir sandalyeye çıkmış aldığımız kitaplığın üst rafını siyaha boyuyordu. Bu rengin evimize daha çok yakışacağına karar vermiştik. "Siyah daha güzel oldu." Kendi kendime mırıldanırken Onur sandalyeden indi. Elindeki fırçayı ve teneke boya kabını bana uzattı. "Sıra sende o zaman."
Onur'un yardımıyla sandalyeye çıktım. Dengemi sağlamak biraz zor olmuştu çünkü sandalyenin yumuşak kısmı ben bastıkça içeri çöküyordu. Fırçayı boyaya batırıp boyayı Onur'un biraz önce montelediği bir alt rafa koydum.
Fırça darbelerini aslında kahve olan ama siyaha boyadığımız kitaplığa vurdum. Salonumuzda kahverengi hiçbir şey olmadığı için kitaplık uymamıştı. Onur gidip siyah bir boya almış sonra da kitaplığa yeni şeklini vermeye başlamıştık.
Aldığım boya kokusuyla da birlikte ne olduğunu anlamadan başım dönmeye başladı. "Neden durdun?" Onur merakla sordu. Benimle ilgili çoğu şeyi merak ederdi. "Başım döndü sadece-" cümlemi tamamlamama izin vermeden Onur bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldı.
Sporcu olduğu için çok rahat bir şekilde taşıyabiliyordu beni. Ortaya dağılmış sandalyelerin arasından geçerken koluna yapışmış şekildeydim. Birkaç adım atıp salondaki koltuğun üzerine eğildi. Sırtım yumuşak zemine değmesine rağmen benden ayrılmadı. Nefesi tenimi yakarken konuştu. "O kitaplık hikayelerinle dolsun. Hikayelerimizle dolsun Ege. İnsanlar bizi okuyup aşka inansınlar." İki elimi de kaldırıp boynuna sardım Onur'un. "En güzel halimizi yazacağım."
Gözümün önüne gelip sonra da silinen anılar gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Sokağın ortasında durduğum yerden hareketlenerek kitapçıya girdim. "Kolay gelsin. Hamilelik ile ilgili kitaplara bakıcaktım." Görevli önden giderken ben de onu takip ettim.
Bu konuda bir sürü bilgilendirme kitabı olduğunu biliyordum. Bunları okumam gerektiğini de biliyordum. En alt seviyeden başlayarak gerekli tüm bilgileri öğrenecektim. Ne olursa olsun o benim bebeğimdi. Ona kötü bir hayat sunma ihtimalim yoktu.
Birkaç da kitap aldıktan sonra bir kafeye oturdum. Gerçekten yorulmuştum. Siparişimi verdikten sonra telefonumu elime alıp mesajlara bakmaya başladım. "Ege?" "Sena?" Hemen ayağa kalktım. "Naber?" Neredeyse altı aydır görüşmüyorduk. "İyiyim Sena. Sen nasılsın?"
"Ben iyiyim. Ama senin iyi olmana şaşırdım." Söylediği şey yüzümün düşmesini sağlarken "Neden?" diye sormaktan alamadım kendimi. "Şu son yaşananlardan sonra-" En son ne yaşanmıştı ki. Hamileliğimden mi bahsediyordu acaba.
Refleks olarak kaşlarımı biraz çattım. Elini masanın üzerinde duran elimin üzerine koydu Sena. "Ne olursa olsun ben yanındayım."
Yüzündeki değişik ifadeyi anlamlandıramadım. Mahçupluk ve acıma arasında bir ifade vardı yüzünde.
"Aldatıldığın kişi ablam olsa bile."
Duyduğum sözü idrak etmem birkaç saniyemi belki dakikamı almıştı. Konuşmak istedim ama konuşamadım. Oradan kaçmak istedim ama oturduğum yerden kalkamadım bile.
Öylece kalakaldım.
"Ege? Ege iyi misin?" Sesleri duyuyordum ama cevap veremiyordum. Gözlerimi kapattım. Sol yanağımın üstünde bir damla hissettim. Yavaşça aşağı süzüldü.
Yüzümü terk edip karnıma düştü o damla.
Yolun sonuna geldiğimi hissettim. Bitmişti. Bitmiştik. Beni karşılıksız sevdiğini sandığım tek insanın bile beni sevmediğini öğrenmiştim.
Küçükken kendimi arkadaşlarıma sevdirmek için eşyalarımı paylaşırdım. Herkes ihtiyacı olanı kullandıktan sonra benimle konuşmayı keserdi.
Lise yıllarımda herkese yardım ederdim. Yine benimle ders zamanları konuşur okul çıkışı tanımazdan gelirlerdi.
Böyle büyüdüm. Sevdim ama sevilmedim.
Beni gerçekten sevdiğine inandığım birisi oldu hayatımda. Ama 'sanmak' kadar kötü bir duyguya kapıldım. Beni seviyor sandım.
"Ege nolur yüzüme bak." Duyduğum sesle bakışlarımı kaldırdım. "Ağzını aç. Su içireceğim." Dudaklarımı yavaşça araladım. Şoka girmiş bir insandan hiçbir farkım yoktu.
Birkaç damla su tamamen kurumuş ağzıma iyi gelmişti. "Gitsem iyi olacak." Poşetlerimi yan sandalyeden alıp yürümeye başladım.
Yaşadığım şeyler o kadar ağır gelmişti ki ağlayamıyordum bile. Gözlerim kurudu. Kalbimde kopan kasırgalar kendisini dışarıya vuramadı. Beni dağıttı. Ama dışarıya yansıtmama izin vermedi.
Eve geldiğimden beri yatağıma uzanmış öylece duvara bakıyordum. Giriş kapısının açılış sesini duydum. Gözlerimi kapatma gereği duydum.
Ses yaklaştığında yanıma yattığını anladım Onur'un. "Ege?" Ses vermedim. "Uyuyor musun?"
Bana soru sorduğuna göre önemli bir şey söylecekti. Yavaşça araladım gözlerimi.
"Yarın akşam bir davet var. Bana eşlik etmek ister misin?"
Başımı iki yana salladım. Sakince "Bugün çok yoruldum. Gelmem." dedim. Baş ucumdaki abajuru kapatıp uykuya daldım.
DÖNÜM NOKTASINA GELİYORUZ
Konuşmaları ingilizceye çevirmekle uğraşmak istemedim. Biliyorsunuz londrada yaşıyorlar orada bir mantık hatası oldu gibi. Konuşmaların ingilizce olduğunu varsayalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüce Aşk l BXB
Teen FictionMpreg kurgusudur. Erkeklerin de evlenip hamile kalabildiği bir evrende geçmektedir.