Yirmi

1.3K 164 44
                                    

Açılan kapıdan içeriye baktım. Kırk katlı bir binanın 34. katıydı burası. Koray önümden yürürken onu takip ediyordum. Yaptığım tek şey merakla etrafı incelemekti.

"Burada mı kalacağız?" Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Bitmeyen odaları vardı. Saydığım yedi odası vardı bu dairenin. "İstediğin odaya geçebilirsin." dedi.

Kıyafetlerimle dolu valizleri taşıyordu.

Bana o gün yaptığı itiraftan sonra ne diyeceğimi bilememiştim. Konuyu tekrar ne Koray açtı ne de ben. "Evde kaç kişi kalıyorsunuz?" dedim. "Tek başıma yaşıyorum." Anladığıma dair başımı salladım.

"Bazı eşyaların nasıl kullanılacağını bilmiyorum." açıklamasında bulundu bana. Benim için önemli değildi. Çoğu makinenin nasıl kullanıldığını biliyordum. Bundan önce de ev işlerinden kopuk bir hayatım olmamıştı.

Birkaç adım geriye çekilim onu incelemeye başladım. Kahvenin en koyu tonunda saçları vardı. Gözleri de aynı renkteydi. Yüzünde ciddi ve kendinden emin bir ifade vardı her zaman. Valizleri odanın içine taşımayı bitirdiğinde gözleri beni buldu.

"Acıktın mı?" Acıkmıştım. Hem de fazlasıyla. Tam iki saattir bir şeyler atıştırmamıştım.

"Acıktım." "Evde yemek yapacak malzeme yok. Seni restoranlarımdan birine götürebilirim." dedi. Karşımdaki kişi hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ve onunla yaşamak için ülke değiştirmiştim. Karnımda bebeğim varken.

Bazen aptal olduğum düşüncesi vuruyordu yüzüme. Yaşadığım şeyleri hak ettiğimi düşünüyordum bazen de. Belki de sorun bendeydi. Aşık olunamayacak hiç sevilemeyecek birisiydim. Ailesinin sevmediği bir çocuğu kim sevebilirdi ki.

"Ege." Koray'ın seslenmesiyle ne zaman yere indirdiğim fark etmediğim bakışlarımı ona çıkardım. "Gidelim mi?" "Hıhı."

Gün batmıştı. Restoranın girişinde bir vale karşılamıştı bizi. Kapım açıldı ve zor da olsa arabadan indim. Karşılaştığım ilk şey tabeladaki "Turunc" yazısı oldu. Bu birkaç saniye duraksamamı sağlamıştı. İçeriye girdiğimde restaurantın siyah ve turuncuyla dizayn edildiğini gördüm. Neredeyse simsiyah olan masalar ve sandalyelerde turuncu detaylar vardı.

Koray önüme geçip sandalyemi çekti. "Teşekkür ederim." Sessizdim. Sessiz olmam onun hoşuna gidiyor muydu bilmiyordum ama sessizken daha iyi hissediyordum. "Menü alabilir miyiz?" dedi garsona Koray. O süreçte elimdeki telefondan kamerayı alıp yüzüme baktım.

"Senin mi burası?" Soru sormam onu heyecanlandırmış gibi yüz ifadesi değişti. "Evet. Birkaç tanesinden biri sadece." Birkaç saniye bekledi. "Böyle bir yere sahip olmak ister miydin?"

Hayatımı daha minimal şekilde yaşamıştım. Böyle şeyleri hayal etmemiştim. "Bilmiyorum." dedim o yüzden. "Bu sıralar istediğim tek şey bebeğim."

"Hadi sen sor sıra sende." Bunu bir oyuna çevirmiştik. Yaklaşık bir saattir birbirimize soru soruyor ve cevaplıyorduk. Bir yandan da yemek yiyorduk. Son günlerde kendimi en iyi hissettiğim zaman diliminde olabilirdim. "Bekle düşünmeliyim."

Yaşadıklarımı düşündüm. Ve aklıma gelen ilk soruyu sordum. "Tek yaşıyorum dedin. Eşyaları neden bilmiyorsun?" Bana bazı makinelerin nasıl çalışacağını bilmediğini söylemişti. "Bu eve yeni taşındım." dedi ciddi bir sesle. "Eski evimde merdivenler vardı."

Merdiven olmasının neyi değiştireceğini anlamasam da başımı salladım. "Sen sor." Koray dudaklarını aralayacakken çalan telefonla tüm dikkatimiz dağıldı. "İzninle."

Telefonu açmak için masadan kalktığımda masada ben ve benden bağımsız hareket eden kalbim kaldık. Aklımdan sürekli bir şeyler geçiyor ama saçmaladığım düşüncesiyle bunları arka plana itiyordum.

Sıkılıp telefonumu elime aldığımda Özge'nin mesaj attığını gördüm. Nasıl olduğumu soruyordu. Eve dönüp ilk boş zamanımda Özge'yi arayacaktım.

Terasa çıkmıştık. Güzel bir manzarası vardı buranın. "Neden Turunc?" Ayaktaydık ama karşıma geçti.

Gülümsedi. Normal olmayan bir gülümsemeydi bu. Gülüşünü toparlamak için dilini dudakları üzerinde gezdirdi. Elindeki bardağı korkulukların üstüne bıraktı. "Gerçeği mi öğrenmek istiyorsun yoksa öylesine sorulmuş bir soru mu bu?" Soruma karşılık verdiği soruyla afalladım.

Bana düz ve dolambaçsız cevaplar vermesine alışmıştım. O yüzden söylediği şey beni şaşırtmıştı.

"Öylesine." dedim bekletmeyerek. Yalan söylemiştim. "Öylesine... öyleyse aklından geçen her şey doğru."

Saçlarım yüzünden miydi?

Ona karşılık ben gülümseyemedim. Yüzüm dümdüz bir ifade aldı hatta. Gözleri her anımı takip ettikten sonra bana doğru adım atarak dudaklarını araladı. "Saçların Ege. Saçlarının her bir teli o kadar güzel ki." Konuştukça ve gözlerindeki derinliği gördükçe kalbimde bir şeylerin uçuştuğunu hissettim.

Bu his bir insanın beyniyle gerçekleştiremeyeceği kadar yüce ve duygusaldı.

"Düşüncelerin.. yanlış düşünemeyecek kadar güzelsin. Vücudunla sınırlı olabilecek bir güzellik değil bu. Her bir detayınla çok güzelsin."

Bana yaklaştı. Aramızdaki mesafe giderek kapanırken kalbimdeki kelebekler daha hızlı kanat çırpmaya başladı. Sırtım duvara dayalıydı ve aramızdaki karnım Koray'ı hissediyordu. "Savaşacağım Ege. Senin için." An be an gözlerinin koyulaştığını gördüm. Bakışlarındaki tutku öyle bir hale büründü ki nefesimin kesileceğini hissettim.

Bu güçlü hisse karşılık Koray'ı beklemeden dudaklarına ben yapıştım.

Elim yavaşça ensesini buldu. Dudaklarını aralayarak alt dudağımı arasına aldı ve emmeye başladı. İçimdeki hissin söndüğünü hissediyordum.

Yanan bir alevmişim ve üzerime buz atılmış gibiydi bu his. Hatta böylesine bir hissi yaşayacağımı bilseydim daha önce sönmesine izin verebilecek durumdaydım.

Geri çekileceğini anladığımda gözlerimi açtım. Koray geri çekildi. Yaşadığım yoğun his bacaklarımın bağını çözme derecesindeydi.

İkimizin olduğu terasta "Beyefendi oraya giremezsiniz." sesi duyuldu. Sesin ardından kapı açıldı.

Ve eski kocam Koray'ın yüzüne sert bir yumruk attı.

——
Duyuru diyelimmm
Yarın ya da salı yeni bi kitaba başlamayı planlıyorumm hesaba bakarsanız sevinirimm iyi okumalar <3

Yüce Aşk l BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin