1 Hafta Sonra Begüm
Beni çözdükten sonra öylece gittiler. Yatağımda kendilerinden iz bıraktılar ve hiçbir şey olmamış gibi gittiler. Ben ise amımda bir sızı, kalbimde bir ağrı ile öylece kalakaldım. Berat belki haklıydı bilmiyordum. Ben artık hiçbir şeyi bilmiyordum. Eski arkadaşım Çağla artık yoktu. Şimdi ise elimdeki valizle uçağıma doğru ilerliyordum. Tüm işlemleri halletikten sonra uçağıma bindim. Cam kenarındaki yerime oturduğumda birkaç dakika sonra yanıma bir adam oturdu. Üzerinde şık bir takım elbise vardı. Koltukların yarısından azı doluyken pilot gerekli anonsları geçti ve uçak havalanmaya başladı. Üzerimde mini bir etek, ve oldukça dar bir body crop vardı. Eteğin altında tanga giymemiştim.
Gideceğim yer belliydi. Fransa'ya gidiyordum. Kendime yani bir sayfa açıp güçlenecek ve tekrar dönüp tüm o aptalladan intikam alacaktım. Kırılan kalbimi on katı intikam ile onaracaktım. Beni bu hale getiren herkes bu işin sonunda benim gibi olacaktı.
"İyi misiniz? Neden ağlıyorsunuz?" Yakınımdan gelen sesle başımı sağ tarafıma çevirdim. Adam dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.
"Ne, ne ağlaması?" Dudağıma değen ıslaklık ile elimi kaldırdım ve göz altlarıma parmaklarımı bastırdım.
"Tanrım." Çantamı açıp peçete ararken önce cüzdanımı, ardından Bluetooth kulaklığımın kutusunu düşürdüm.
"Buyrun." Başımı tekrar adama çevirdiğimde bana uzattığı mendili gördüm. Şaşkınlıkla ona bakarken mendil ile yüzümü sildi ve eğilip cüzdanım ile kulaklığımı aldı. İkisini de çantama koyup çantamı önümdeki koltuğa aşarken bana doğru kocaman gülümsedi. Mendili kucağıma bıraktığında üzerindeki harflere baktım.
W. B. C
"Baş harfleriniz mi?" Teşekkür etmek yerine sorduğum saçma soruyla keyifle güldü ve başını salladı.
"Evet, adım William Boris Chamberlain. Peki ya sizin?" Demek bu adam yabancıydı. Aksanından anlamalıydım. Benden daha da iyi ingilizce konuşuyordu ve hoş bir aksanı vardı.
"Bende Begüm Karyeli. Tanıştığıma memnun oldum." Gülümseyerek elimi uzattığımda o da gülümsedi ve elimi tutup hafifçe salladı.
"Bende memnun oldum Begüm. Türk müsün?" İsmimi telaffuz edişi gerçekten bayılıp kalacağım kadar harikaydı. Dudaklarının arasından çıkan büyüleyici kelimeler ile gözlerimi sürekli dudaklarına kaymasından kurtarıyordum.
"Evet Türküm. Fakat Amerika da yaşıyordum. Şimdi Fransa'ya gidiyorum." Başını hafifçe salladı.
"Bende aslen Fransızım. Bir toplantı için Amerika New York'ta geldim. Tanışmamız harika oldu." Gülerek başımı salladığımda gözleri memelerime kaydı. Beni rahatsız etmeyecek bir şekilde gözleriyle memelerimi işaret etti.
"Galiba içinizde bir çamaşır yok. Fakat özel bölgeniz fazlasıyla ortalıkta. Sizi rahatsız etmiyor mu?" Başımı memelerime kaybettiğimde dar bodymde oldukça belli olan iki topçukla utanarak ellerimi üzerlerine örttüm. Yanaklarım ısınmış, kıpkırmızı kesilmiştim."Özür dilerim. Sizi rahatsız etmek istememiştim. Sadece sabah çok erkenden yola çıktım. Aklıma gelmemişti." Sadece gülümsedi ve üzerindeki ceketini çıkarıp bana uzattı.
"Sorun değil. Rahatsız olmadım. Sadece farkında olmadığınız belliydi. O yüzden söylemek istedim." Söylerken beni utandıracak bir şey dememişti. Fakat ben aptallığım karşısında dlei gibi utanmıştım.
Gerçekten aptalın tekiyim.
"Ne iş yapıyorsun William?" Aramızdaki resmiyeti kaldırmak istediğimi belli ettiğimde bana ayak uydurdu.