14. Bölüm - ÇIĞLIK

91 15 177
                                    

                                   
Bu dünya herkesin sesini duyup , kendi sesini çıkaramayanlar için bir tımarhane…

Sabaha karşı yine bir kabus ile güne başlamıştım. Rüyamda birden fazla insanın sesini aynı anda duyuyordum. İnsanların yardım çığlıkları , kahkahaları , ağlama sesleri gibi birden fazla ses kafamın içinde yankılanıyordu.

Bu kadar yoğun duyguları en son akıl okuma gücüm ortaya çıkarken duymuştum. Gücümü kontrol edemiyordum ve bu bir ay devam etmişti. O zamanlarda kulaklık ve yüksek müzikle atlatmaya çalışmıştım. Bir ay boyunca geçen uykusuz geceleri hatırlamak bile istemiyordum. Kendime üzüldüğüm yetmezmiş gibi diğer insanların acılarını ve feryatlarını duymak gerçekten çok kötüydü.

Sabah yine her gün olduğu gibi bir saatlik koşu yapmıştım. Resim ve koşu yapmayı çok seviyordum. Kafamı dağıtmak için yapılabilecek en güzel aktiviteler bunlardı. En azından benim için.

Sabah koşusunun ardından odama gelip sıcak bir duş almıştım. Yine eşofman takımı giyinmiş kafamda havlu ile dişlerimi odanın içinde gezinirken fırçalıyordum. Annem olsa bu hareketime çok kızardı.  Çünkü babamda benim gibi bir şeyle uğraşırken etrafta dolanarak yapardı. Annem de toz kalkıyor etrafı dağıtmayın diye kızardı. Keşke annem burada olup bana tekrar kızsaydı ama yoktu.

Kafamda havlu ağzımda diş fırçam ile makyaj masasının önünden geçerken durdum. Burada bir gariplik vardı sanki bir şey eksik gibiydi. Tuval ? dün göl ve orman manzarasını çizip boyadığım tuvalim yoktu. Sabah koşu için çıkarken burada olduğuna adım kadar emindim. Ama şimdi nereye gitmişti ?

O an aklıma geldi ben koşu için çıkarken Demir elinde su ile asansörden inmişti. Dün yaptığım şaka yüzünden bir şey yapacak diye beklerken sadece sinsi bir tebessüm ile günaydın demişti. Ama Demir İstanbul’da bile erken kalkmazdı. Onu gördüğümde saat sabah 5’e geliyordu. Artık emindim tuvalimi o almıştı. Aklınca dün ki olaydan sonra benden intikam almaya çalışıyordu.

Banyoya gidip ağzımı çalkaladım bana bunun hesabını ve en önemlisi tuvalimi geri verecekti. Eşyalarımın izinsiz alınmasına katlanamazdım. Ama Demir izin almayı bırak çalmıştı. Kafamda ki havluyu bile çıkarmadan odadan çıkıp Demirin kapısına dayayandım. Kapıya üç kere tıklattım ve İçeriden Demirin uykulu sesi geldi.

Demir esneyerek “Kim o ?” diye sordu.

“Ben Alaca”

“Defol !” dedi.

Defol mu? Ben gösteririm sana defol demek ne demekmiş. Gücümü kullanıp odasına girdim. Bir kadınla nasıl konuşacağını bilmeyen bir tek hücreliydi.

Odaya girdiğimi gören Demir yastıktan başını kaldırıp şok olmuştu “ Yuh ama. Medeniyet nedir bilir misin iblis ? Kapı çalmak konusunu anlamışsın ama izin vermedim.”

Omuz silkip “İzin almadım. Ayrıca bana diyene bak. Odama girip tuvalimi çalmamış gibi konuşuyor”

Kafasını tekrar yastığa koydu “Ben de değil. O kadar kötü çizimi güzelim odama asacak değilim.” aynı pozisyonda eli ile çöpü gösterip “Ama çöpe bakabilirsin belki oradadır. Yani yerinde. Ama benim çöpümde olamaz. Ve evet çöpümde değerli” dediğinde sinir krizi geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Bu görev bittiğinde sinir hastası olmazsam kurban kesecektim.

Demir ile odalarımızın şekli aynıydı. Benim mavi ve beyaz tonlu olarak döşenen odamın aksine onun tamamen siyah ile döşenmişti. Yatak başlığının üstünde kocaman bir Joker kartı resmi vardı. Ben de kitaplık olan yerde L şeklinde siyah deri bir koltuk önünde de siyah bir cam sehpa vardı. Sehpanın üstünde havada duran bir zar vardı. Bir kumarbaz için hazırlanmış güzel bir odaydı.

KARMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin