9 . Bölüm - SAZAN

902 154 89
                                        


Babalar kızlarının kahramanıdır derler. Peki ya öyle değilse? Asıl düşman oysa... O kızlar ya kendilerinin kahramanı olurlar ya da olmak zorunda bırakılırlar.

25.02.2010 - DORA YALDIZ

Ayağıma gelen topu yakaladığım an, içimde kıvılcımlar çaktı. Ayakkabımın burun kısmı topa değdiğinde, dizlerimin hafifçe bükülüp o ivmeyi yakalayışı... İşte bu, nefes almanın bile önüne geçiyordu. Sahanın toprak kokusu, burnuma dolmuştu. Güneş yer yer kırılmış ışıklarla yüzümü okşarken, topu kaleye doğru sürmeye başladım.

Kız olmama rağmen - ya da belki tam da bu yüzden - futbola hep ilgim olmuştu. Diğer kızlar pembe tokalarla bebeklerine isim verirken, ben küçük metal arabaları birbirine çarpıştırır, hız seslerini taklit ederdim.

Dalga geçenler olurdu. "Erkek gibi!" derlerdi. Ama benim için onların sözleri, rüzgarın savurduğu yapraklar gibiydi. Dokunur, geçerdi.

Bu benim hayatımdı. Yalnızca ben yaşar, bedelini de ben öderdim. Bu yüzden kimseye hesap vermeye niyetim yoktu. Mutluluğumun ölçüsünü kimse belirleyemezdi.

Rakip sahaya yaklaştığımda önümdeki çocuğa sert bir çalımla geçtim. Ayak bileğimle topa yön verdim ve kalecinin şaşkın bakışları eşliğinde topu ağlarla buluşturdum. Bizim takım hep bir ağızdan "Gooool!" diye haykırdı.

Tam o an... Sevinçten gözlerimi kapatıp gülümserken, sahadan gelen bir ses dünyama bomba gibi düştü: "Dora, yanıma gel." Müdire Hanım'dı.

Yüzümdeki gülümseme yerini bir anda meraka ve kuşkuya bıraktı. İçimde bir düğüm oluştu. Acaba bu sefer ne yapmıştım?

Son günlerde odasına çağrılmamıştım. Kimseyi dövmedim, disiplinlik bir durum da olmadı. Kimseyi de ısırmamıştım. O halde bu kadın neden beni çağırıyordu?

Tozlu sahadan ayrıldım ve ona doğru koşmaya başladım. Gözleri üzerime kilitlenmişti. Giydiğim şeylere baktı önce. Üzerimde erkek çocuklarına bağışlananlardan alınma bir kapri ve bol tişört vardı. Saçlarımı çenemin biraz altına kadar kestirmiştim; beni tanımayan biri, sesimi duymadıkça cinsiyetimi anlayamazdı. Kaşlarını çatıp "Dora, bu halin ne?" dedi. "Sana kaç kere söyledim, bu kıyafetler erkekler için. Sana o kadar güzel elbiseler getirdim, neden giymiyorsun?"

Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Bu kıyafetler daha rahat. İstersen sen giy onları."

Derin bir iç çekti. "Her neyse, bunu sonra konuşuruz. Şimdi seninle konuşmam gereken önemli bir konu var. Gel, şuradaki banka oturalım." Sesi beklediğim gibi sert değil, neredeyse yumuşaktı. Normalde benimle bu kadar sakin konuşmazdı. Gökten taş yağsa daha çok inanırdım.

Bana dönüp baktı ve usulca konuşmaya başladı: "Dora, buradaki çocukların her birinin bir hikayesi vardır. Kimisi annesiz babasız, kimisi ise imkansızlıklar yüzünden bırakılmıştır."

Kaşlarımı çattım. "İyi de bunun benimle ne ilgisi var?"

"Çünkü senin de bir hikayen var Dora." Söylediği cümle zihnimde yankılandı. Benim hikayem mi?

"Senin yurda getirildiğin günü hatırlıyorum Dora," dedi. "Yağmurlu, kasvetli bir geceydi. Annen... sadece seni korumak için üzerindeki her şeyi sana sarmıştı. Kendisi sırılsıklam, neredeyse titriyordu. Seni bana emanet ettiğinde tek bir söz verdi: Durumu düzeldiğinde seni geri almaya gelecekti." Kelimeleri anlamaya çalışırken zihnimden geçen duygu selini tanımlamak mümkün değildi. Bildiğim tek şey; annemin Koreli olduğu ve yaşadığıydı. Ama... geri dönmeyi düşündüğü? Beni görmek istediği?

Kalbim bir an için yerinden fırlayacak gibi oldu. "Dora, annenle tanışmak ister misin?" diye sordu. "Ne dersin?" Boğazımda düğümlenen duygular yüzünden cevap veremedim. Sadece başımı salladım. Müdire Hanım, gözlerinde mutlu ama kırılgan bir ifadeyle elimi tuttu ve beni odasına doğru götürdü.

KARMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin