6.Bölüm - JOKER

1K 205 108
                                        

10.07.2015 - Demir Kara

Bu hayat bana sadece kumar oynamayı öğretti. Bende bana öğretileni yaptım. Ve bunun suçlusu ben değildim…

Burnuma gelen güzel bir koku ve saçımı okşayan bir el ile gözlerimi açtım. Karşımda, ben hariç herkesin Fatma abla dediği yurt görevlimiz vardı. Ben ona Fatma anne derdim çünkü o bana ablalıktan çok annelik yapardı.

Gözlerim henüz tam açılmamıştı ama dokunuşun kimden geldiğini hissetmek zor değildi. Parmaklarının arasından dökülen dualar gibi başımı okşaması… Güvende hissettiren bir şey vardı onda. Belki de dünyadaki tek “yerim” oydu.

O, annelik nedir; ben ise evlatlık nedir bilmezdim. Ama yine de birbirimize iyi geliyorduk. Fatma annemin çocuğu olmamış, üstüne eşi bu yüzden onu terk etmiş. Yalnızlık bazen yalnız kalmak değil, beklediğin birinin hiç gelmemesiymiş. O da bu acıyı dindirmek için yetiştirme yurdunda görevli olarak çalışmaya başlamış. Bana anlattığına göre işe başladığı ikinci yılında beni bu yetiştirme yurduna getirmişler. O günden beri bana bilmediği annelik duygusunu tattırmaya çalışıyor.

Odanın içi loştu. Camdan içeri sızan sabah güneşi halının kenarına kadar uzanıyordu. Havanın ağır nemi yastığımın kumaşına sinmişti. Oda küçük ama düzenliydi; demir ranza, soluk mavi duvarlar, köşede asılı duran eski bir ayet çerçevesi. Ama en çok Fatma annenin varlığı dolduruyordu burayı.

Fatma anne, elindeki tespihi bana uzatarak, "Demir, oğlum haydi kalk dün geceden beri ateşler içinde yatıyorsun. Bir şeyler yemen lazım. Müdire hanım gelmeden karnını doyur. Zaten sana çok kızgın, yine yemekhaneden yemek aldığımı görürse beni işten atar." dedi.

Ateşler içindeydim, evet. Ama asıl yakan şey bedenim değildi. Erkut’un bakışları hâlâ gözümdeydi. O umut… O kararlılık… Gidişinin ağırlığı içime oturmuştu. Dün yine müdire hanımı sinirlendirmiştim. Kendim için değil, buradaki kan bağım olmayan kardeşim için müdire hanımın odasına gizli bir şekilde girmiştim. Burada kardeşim dediğim tek insan Erkut’tu. Benim aksime onun bir annesi vardı. Hatta Erkut’u bu yurda bizzat kendisi vermişti. Bunu anlayamıyordum. Nasıl bırakılırdı insanın kendi kanı, canı?

Dün, annesinin ismini ve adresini öğrenmek için müdire hanımın odasına gizlice girmiştik. Erkut kaçmayı başardı ve annesini bulmak için yurttan gizlice ayrıldı. Bana iki yıl içinde dönme sözü verdi. İki yıl… Bir ömür kadar uzun, ama bir dost uğruna beklenmeyecek kadar da kısa.

Ama müdire hanım beni son anda yakalayarak, tam üç saat sağanak yağmurun altında tek ayak üstünde bekleterek ceza verdi. O yüzden dün geceden beri ateşler içinde yanıyorum ve Fatma anne başımda bekliyordu.

Yatakta doğrulup Fatma annemin bana uzattığı tepsiyi aldım, büyük bir iştah ile kahvaltı etmeye başladım. Bir yandan, ağzım doluyken mırıldandım. "Vallahi Allah senden razı olsun Sultanım. Sen de olmasan o müdire olacak kadın hepimizi, özellikle beni öldürecek."

Fatma anne başımı okşayarak: "Kadın haksız da sayılmaz. Daha geçen haftalarda yeni aldığı klimayı bozdun ve hâlâ odasına gizli giriyorsun."

"O da bize yapılan bağışları kendi lüksü için harcamasın. Dua etsin o klimayı başına vurmadım." Ses tonum alaycıydı ama içimde biriken öfke gerçeği gölgeliyordu. Bazen adaletin yokluğunu, çocuklar en derin yerlerinden hissederdi. Ben de onu oradan tanıyordum zaten.
Müdire hanım görevini kötüye ve kendi çıkarları için kullanan birisiydi. Ben de bunu bildiğim için onunla uğraşırdım, o da bana akıllanmam için cezalar verirdi. Ne ben akıllandım ne de o ceza vermekten vazgeçti.

Fatma anne "Demir sana bir kere soracağım. Sen dün müdire hanımın odasında ne yapıyordun?" diye sordu. Sadece bir cümle… Ama içimde yankısı büyüktü. Fatma anneyle aramda yalan olmazdı. Ama Erkut’un gözlerindeki o "bana güven" bakışı… Onu satamazdım. Kimseyi satmadım ben. Bu da öyle bir gün olmayacaktı.

KARMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin