16. Bölüm: Geri dönüş yok

90 2 0
                                    

Gelen Ahmet'ti, korktuğum başıma gelmişti. Ahmet ince, uzun parmaklarının arasına yerleştirdiği sigarasını dudaklarına yerleştirdi ve zehri içine çekti. İçine çektiği dumanla zayıf suratından zaten belli olan elmacık kemikleri daha da belirginleşti. Dolgun dudaklarından dumanı yukarıya doğru üflerken kafasını da yukarı kaldırmıştı. Ağır hareketlerle başını indirirken gözlerinde gördüğüm tehlike beni korkutmuştu.

Ahmet bir kaç ayda hayatımızda çok büyük yer kaplamıştı. Eli kolu uzun, çevresi geniş ve gerçekten sağlam bir adamdı. O Meral ve bana abilik yapmış, yanımızda olmuş, kısa sürede aile içine girmişti. Bizi kardeşi gibi gördüğü için kardeşi gibi de kolluyordu. Devran'la ilgili her şeyi en ince detayına kadar bildiği için şu an yapacaklarını tahmin edemiyordum. Devran gözü kara biriydi ve ona zarar verebilirdi. Ona zarar gelmesi demek bana da zarar gelmesi demekti. Bu yüzden hızla Ahmet'in koluna yapıştım ve bakışlarının bana çevrilmesini sağladım. Ona yalvaran gözlerle bakarken gitmek istediğimi belirtmiştim.

Devran başını yine yavaşça omzuna eğmiş, küçümsercesine Ahmet'e bakıyordu. Dudağının sol köşesini kıvırdı ve sinir bozucu bir şekilde sırıttı. İki sağlam adamın birbirine attığı ezikleyici bakışları takip ediyordum. Ahmet onun bakışlarının altında hiç ezilmeden öfkeyle ona bakarken kolumu tuttu ve hafifçe beni itekledi. Ardından O'na doğru ilerledi ve tam önünde durdu.

Dudakları konuşmak için aralandığında, "Erkanlı," dedi fısıltıyla ama sesi ürkütücüydü. Devran'ın bakışları bu sefer ciddileşmişti. Korkusuzca karşısında dikilen ve ondan bir kaç santim kısa olan Ahmet'e bakarken konuşmadı. Ahmet ise devam etti; "Şu an karşında bir Erkanlı olduğun için değil, bu kıza verdiğim değer için duruyorum. Ben şimdi bu kızı alıp buradan uzaklaşıyorum ve sen sesini çıkarmıyorsun. Aksi hâlde ikimizde zararlı çıkarız." Dediğinde Devran'ın onu ciddiye almadığını sadece sinirlendiğini görüyordum. Devran bu işten zararlı çıkmazdı bunu üçümüzde biliyorduk ama Ahmet'te boş değildi, bunu da biliyorduk. Devran fiziksel kavgadan hoşlanmadığımı bildiği için sesini çıkarmadı ama bakışlarıyla gereken cevabı vermişti.

Daha fazla mal gibi durup izlemek yerine onların yanına gittim ve Ahmet'i kolundan tutup çektim. Ahmet, Devran'a göre zayıf olan bedeniyle bana doğru geldi ve bu sefer o kolumu tutup beni buradan uzaklaştırdı. Kavga etmedikleri için içim rahattı ama şimdi soru yağmuruna tutulacaktım. Beni hâlâ kolumdan tutup sürüklerken arabasına bindirdi ve kapımı kapatıp o da bindi. Hızla arabayı sürerken sahile gittiğini fark etmiştim. Sanırım soru yağmuru başlayacaktı.

Aklıma kızların gelmesiyle Ahmet'e döndüm. "Kızlarla buluşacaktım," Bakışları bana döndü. Sinirle bana bakarken ne yaptığımı sorguluyordum.

"Ara gelsinler!" Dediğinde Meral'i aramış ve ne kadar dışarı çıkmak istemese de ikna etmiştim. Devran'ın adını duyduğunda direkt sorgulamadan üstüne ceketini aldığını söyleyip telefonu kapatmıştı. Mahalleye bir Heybelli'nin girmesi normal karşılanmayacağı için onları alamamıştık, zaten sahil onlara da çok uzak değildi.

Telefonu kapattıktan sonra sahile varmıştık ve en az Ahmet kadar Ahmet'in tavrına sinirlendiğim için arabadan sinirle indim, kapıyı da hızla çarpıp kapattım.

"Lan babanın malı mı?!" Dediğinde ona göz devirdim.

"Babamın malı olsa böyle davranmam zaten!" diye sesimi yükselttiğimde sabır dilercesine gökyüzüne baktı. Ağzından mırıltılılar çıkardıktan sonra, "Yürü," dedi.

"Emir verme bana!"

"FesuphanAllah! Yürür müsün?" Başımı salladım onaylar anlamda ve çardağa doğru yürümeye başladım. Kızlar çoktan gelmişti, onların yanına oturduğumda kollarımı birbirine doladım. Meral ve Zeynep sorgularcasına bize bakarken, Ahmet; "Bak bir de trip atıyor, çıldıracağım şimdi!"

Dudaklarımı ıslattım. "Seninle muhatap olmuyorum, benimle uğraşma." Sabır dilercesine tekrar yukarı kaldırdı kafasını.

"Bize de mi anlatsanız artık?"

Ahmet başını sallayarak kısa bir özet geçti. İkisinin de bakışları şokla beni bulduğunda, Meral "Devranla mı karşılaştın?!" demişti.

Zeynep ise "Niye bizim haberimiz yok?" dedi.

"Neredeyse 15 dakika önce olmuş olayı size nasıl anlatayım? Devran karşıma çıktığında 'bir dakika,' diyip sizi mi arayacaktım?" Zeynep başıyla bana hak verdiğini belirtti.

Bakışlarım Meral'e çevrildiğinde çıkmış göz altlarını ve normalde makyajsız dışarı çıkmadığı halde artık makyaj bile yapamadığını fark etmiştim. Gözlerim doldu. Çok yıpranmıştı.

Abisi Mustafa ise nişanlısıyla düğününü ertelemiş ve abime güzel bir dayak atıp Meralle ilgilenmişti. Onunla geçirdiği 2 ayda yine kendini toparlayamamıştı. Onun yanında olamadığım için kendimi suçluyordum. Meral'in de bakışları beni bulduğunda bana buruk bir tebessüm etti. Ağlayacak gibi duruyordu ama o sadece benim yanımda ağlardı.

Etrafımızdaki sesleri bile duyamayacak kadar daldığımızı Zeynep'in küçük çığlığıyla fark ettik.

"Ne bağırıyorsun kızım?" Zeynep, Meral'in sesiyle ona döndü.

"Ne daldınız gittiniz?"

"Konu o değil şimdi," Dedi Ahmet ve kolumu sıvazladı. "Biz hep yanındayız biliyorsun di mi? Başın sıkıştığında yanında bir abin ve iki kız kardeşin olduğunu unutma, ki biz unutturmayız zaten." Kızlar da başıyla onayladı. Dolan gözlerimle onlara baktığımda onların da gözü dolmuştu. Ahmet ise sert ifadesini hiç bozmadı.

Elimi Ahmet'in elinin üstüne koyup küçük bir tebessüm ettim. "Bende sizin yanınızdayım," Aklıma gelenle gözlerim parladı. "Kalkın lunaparka gidiyoruz, yeniden başlıyoruz!"

Meral, "Hiç para almadım, beni eklemeyin-"
Ahmet su şişesini ona doğru fırlattı. "Paranın lafını yapan kim?" Meral gelmek istemediğini belli edercesine somurttu. İnadı inattı ama biz daha çok inattık.

1 saatin sonunda gelmiş ve arabadan inmiştik. Zeynep hızla arabadan inip çocuk gibi seke seke lunaparka doğru koşturdu. Ben de Meral'i kolundan tutup arabadan indirmiş ve Ahmet'in jetonları almasını beklemiştim. Jetonlar alındıktan sonra sırayla tüm aletlere binmiştik. En son tekrar gondola binmek istediğimizde yine jeton almış ve sıraya girmiştik.

Meral, "İçimdeki kurtları döktüm sanırım." dediğinde ona 'biz demiştik' bakışımızdan attık. Zeynep yine güle oynaya en arka yeri kaptığında gidip yanına oturduk. Ahmet aşağıda bizi bekliyordu, hiçbir şeye binmemişti.

Çok geçmeden gondol hareket ettiğinde Zeynep ne kadar güle oynaya binsede kolumuza girmiş korkuyla gözlerini kapatmıştı. Meral ise ayağa kalktı ve ellerini kaldırıp "Amına koyduğumun oğlu!" diye bağırdı. Onun bu haline güldüm. Hâlâ havada küfürler savurmaya devam ediyordu.

Bittiğinde hızlı hızlı soluklar alıyorduk. Gerçekten kendimize gelmiştik. Ahmet, Meral'i kolunun altına aldı ve eşarbına hafifçe vurdu. "Deli kız," diye dalga geçerken karşımızdakiyle duraksadık.

Abim karşımızdaydı.

Her seferinde aynı senaryodan sıkılmaya başlamıştım. Eğlencemizin sonunda onları görmek istemiyorduk. Ahmet bizi arkasına aldı.

Meral abimin suratına bakmadan yanıma gelip kolumu tuttu. Onu görmek istemediğini yeterince belli ediyordu. Yine de gözlerini kırpıp bana gülümsedi 'sorun yok' dercesine. Yutkunup bende ona aynı şekilde gülümsedim.

"Sen hayırdır benim nişanlım ve kız kardeşimle dışarı çıkmalar, eğlenmeler lan!"

"Ne nişanlısı Can? Bırak artık beni, siktir git hayatımdan, istemiyorum senin gibi kuruşluk değeri olmayan insanları," Abim sinirlendiğini belli ederek Ahmet'in üzerine yürüdü.

Ahmet hiç yerinden kımıldamadan "Ben, nişanlım dediği insana sahip çıkamayan birisini ciddiye alacak biri değilim. Gerçi sen kendine bile sahip çıkamamışsın, bak yoluna bulaştırma beni kendine." dedi.

Abim gözlerini kapattı. Onun vuracağını anlayan Meral, Ahmet'in önüne geçti. Abim dişlerini sıktı ve geri adımladı. Kafasını iki yana sallayarak dolan gözlerini sakladı ama benden kaçmazdı.

Bugün artık dönüşü olmayan bir hata yaptığını Abimde anlamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 14 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ERKANLI MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin