Şimdi bu bölümü okudum da...yazarken fark edilmiyor ama okurken ne kadar da uzun paragrafı olan bir bölüm yazmışım öyleee....
Iyi okumalar
🪐🌚🤍
" kardeşler bugün birisi bana şu soruyu sordu; 'Allah bir kulunu seviyorsa bunu nasıl belli eder.' aklıma Sahabe efendilerimiz'in de aynı şekil de Efendimiz Muhammed mustafa (sav)'e soru sordukları geldi. Dedim ki bak güzel kardeşim, 'Allah bir kulunu severse Ona bela ve hastalıklar verir. Bela ve hastalıklar sayesin de kul Rabbine yakarır da yakarır. Rabbim şöyle de böyle diye,dertleşir Allah ile. Zaten Allah kulu Onunla konuşsun diye verir bela ve hastalıkları. Sonra kul belaya ve hastalığa sabreder de şükür ve hamd ile geçirir gününü,Allah Onu O hasta yatağından günahları affolunmuş şekilde kaldırır...' kardeşler soruyu soran ağladı, karşım da hüngür hüngür ağladı. Neden ağladığını sorduğum da 'Şimdiye kadar başım bile ağrımadı 'Allah beni seviyor' dedim. Meğer Allah beni cezalndırıyormuş.
Şimdi söyle bana,benim ne yapmam lazım...' bunu dediği anda aklıma yine Ashabı Kiram geldi. Zaten en büyük örnek Onlar biliyordum ama bu olaydan sonra emin oldum...Allah'a ve Resulüne iman ve itaat ettikten sonra sordukları ilk soru "şimdi benim ne yapmam lazım." oluyor. Karşımda ki kardeşe gülerek cevap verdim,Allah yolun da öyle yorul ki hastalanasın,Allah yolun da bir şeyler yaptığın için Allaha yakınlığın artacak,hasta olduğun için -e tabii hamd ve sabr edersen- günahların bağışlanacak. Kast ettiğim hastalan, yorul,öl değil kardeşler. Bahsettiğim şu: Cafer (ra) Ali (ra)'in abisi oluyor. Habeşistana hicretten sonra dönmeyip 12-15 yılını habeşistan da geçiren sahabe efendimizin yorgunluğundan bahsediyorum. Çünkü Cafer (ra) Medineye hicret oldu dönmedi, kardeşi Ali (ra) evlendi dönmedi hatta annesi Fatıma vefat etti yine de dönmedi Habeşistandan. Ne vardı diğerleri gibi dönseydi? Ama hayır Onun da cihadı buydu. Ve Cafer (ra) hiçbir savaşa katılmamasına rağmen en son Mute savaşına katılır ve şehit olur... Allah kulunu severse Onu kendisi ile meşgul eder."
İmam Hocam'ın etrafında toplanmış birkaç genç vardı. Onların bir kaç adımlık uzağın da ise ben ve benim yaşımda ki kızlar vardı. Bunlar arasın da Elif,Nur ve Gülde vardı. Biz ise Caminin arka kısmın da oturmuş hocamdan sohbet dinliyorduk. Caminin arkasını Imam Hocam sonradan bu hale getirdi.
Topraklıktan oluşan yeri kazdırdı, üzerine mis gibi kokan toprak döktürdü ardından ise bu koca yeri ikiye ayırdı. Ayırdığı kısmı geniş tutarak yürüme alanı yaptı. Tıpkı çocukken dağlığın ortasından iki tane çizgi çizip yol yaptığımız gibi düşüne bilirsiniz.
Cami olan tarafa çimen serdirdi,duvar kısmın da olan yere ise rengarenk çiçekler ektirdi. Mevsimi olan her çiçek canlı rengiyle güzel bir görüntü veriyordu bahçeye. Biz de çimenlerin üzerinde ikindi namazı sonrası sohbeti yapıyorduk. Güneş yavaştan batıyor,hava da hafif bir rüzgar, imam hocam ise tatlı tatlı konuşuyordu.Tatlı tatlı?
Hıhı
O da ne demek?
Yani şapşik şapşik konuşuyordu
Onu anladık,neden tatlı?
Sen de kimsin,ayrıca sanane!!!
Iç sesin,memnun oldum
Defol o zaman!
"Efendimiz ile görüşmüş mü şehit olmadan önce?" Önden oturan bir genç bu soruyu sormuştu.
"Hayber'de bulundukları sırada olmuştu. Peygamber efendimiz, Cafer (ra) ile karşılaşınca, onu alnından öpüp bağrına bastı ve buyurdu ki:
- Ben Hayber'in fethine mi, yoksa Ca'fer'in gelişine mi sevineceğim bilemiyorum. Sizin hicretiniz iki defadır. Siz, hem Habeş ülkesine, hem de yurduma hicret ettiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimin Iyikisi
General FictionHikaye tamamen bana aittir,çalıntı değildir. Hikayede ki karakterler kurgudan ibarettir.