Bir dakika önce yoktu bir dakika sonraysa arkamı döndüğümde vardı.Sınıf yine sessizleşmişti ve ilgi odağı bir tahta bir de bendim.
Teşekkür ederim. Dedim kendi kendime.Bu saçma fotoğrafı kim nasıl bulmuştu bilmiyordum ama bunu kim yaptıysa onun ben...
-Oha Saksı Reis'e bak sen(!)Dedi biri.Bazılarının yüzünde bunla birlikte bir gülümseme oluşsa da çoğu bunu gizlemeye çalıştı.Kimin benle ne derdi vardı?Bunu kim yapmıştı!Geveze'yle bir an göz göze geldim.Dudaklarını oynattı.İyi misin?Demişti.Değildim.
Ruhum yeniden kararıyor, yağmur bulutları ağır ağır ama kararlılıkla tepeme toplanıyordu.Fotoğrafa bir daha baktım.O sırada o korkunç anım biri tarafından kafama sokuşturulmuş gibi zihnimde beliriverdi.
*
-Yeter dedim yeter!
Odamda kendi kendime bağırıyordum.Sesimi duyan yoktu çünkü annem ve babam benden daha yüksek sesle kapımın ardında kavga ediyordu.İki sene önceydi ve o zaman inanın bir Saksı'dan daha beterdim.Evimiz ev değildi ve adapte olmaya çabaladığım lise benim için bir cehennemdi.
Tırnaklarımı avucuma geçirmiştim.Gölgelerle dolu ruhum bedenimi içten kemiriyordu.Sağ avucumda sıktığım keskin metal parça avucuma batıyordu.İçinde bulunduğum ikilem, hayatına olan bağlılık ve hayatından kopma isteği, birbiriyle savaş içindeydi.Kim bilir belki de sadece dikkatlerini çekmek istiyordum.Uzun zamandır sadece birbirlerini yiyor, iğneliyor ve sürekli birbirlerine "Artık senden boşanacağım!" nidaları atıyorlardı.Beni unutmuşlardı.
-Yeter...Dedim bu sefer fısıldayarak.Sağ avucumdaki keskin metali parmaklarımın arasına aldım.
Sadece bir çizik.Dedi iç sesim.Aklıma hemen bir soru gelmişti.Dikey mi yatay mı?
Ölmek istiyorsam dikey iki kesik yeterdi.Ama ölmeyi ciddi bir şekilde bu kadar istiyor muydum?Şansımı %50'ye indirmem yeterli olurdu belki.Bir dikey bir yatay o zaman.Dedi iç sesim.Metal parçayı bileğime sürterken gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
*
Bu fotoğraf ben hastaneye kaldırılırken çekilmiş olmalıydı.Yerel bir haber sitesinden alınmış olma ihtimali yüksek görüntünün altında bir de bilgilendirici bir makale yazılmıştı.
Gençlik nereye gidiyor?Türkiye'deki gençlerin ruh sağlığı giderek bozuluyor.15 yaşındaki Saksı, buna bariz örneklerden biri.Geçen gece bir jilet parçasıyla bileklerini kesen genç çocuk, Merkez Hastanesi'nin acil bölümüne kaldırılırken, annesinin yüzündeki hüzün, yürek burkan cinstendi.
Haberin devamı kırpılmış olmalıydı ama ana hat açıkça ortalıktaydı.Bunu kim ve neden yapmıştı merak ediyor bir yandan da yeniden gözlerime yürüyen o 15 yaşımdaki yaşları bastırmaya çalışıyordum.Sınıf hala sessizdi.Bu sefer onlara bağıracak gücüm de yoktu.Bu yüzden sınıftan koşarak çıktım.Tuvalete, iki sene önceki sığınağıma yöneldim.Bir kabine girip kendimi içeri kilitledim ve bekledim.Yaşlar serbest kalırken dudaklarımdan sessiz küfürler çıkıyordu.
Fesleğenimi ayaklarının altında çiğnemişlerdi.İki sene önce bana konulan depresif tanısı yine kendisini gösteriyordu.Bir sene önce ilaçlarımı kesmiş kendi kendime bir söz vermiştim.Eğer sadece Saksı olsaydım, depresifliğimi tetikleyebilecek aksiyonlardan da uzak kalacak ve sağlıklı-en azından kendime göre-olacaktım ama şimdi bir Saksı'dan çok hedef tahtasıydım. Birinin düşmanı olmuştum anlaşılan.Aslında bir söz derdi ki; Bir düşmanınız yoksa hiçbir şey başaramamışsınız demektir.Ya da bunun gibi bir şey işte!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKSI(Tamamlandı)
Fiksi RemajaO, durağanlığın vücut bulmuş hali,konuşmaktan aciz, pesimist ve mazoşist... O, bir anti-sosyal ve öz güvensiz... O, aslında toplumdaki büyük bir sınıfın sadece bir üyesi... O genel olduğu kadar özel de ve sıradan olduğu kadar farklı da... O, camın ö...