Bugün tam kırkiki dile kolay tam kırkiki ceset çıktı saraydan.
Hain olanlarda onlara yardım eden kim varsa hepsi idam edilmişti. Bunlar alelade insanlarda değildi, çoğu sarayın saygın insanlarıydı.Bu cesetlerin arasında annemde var mıydı, bilmiyordum. Belki çok kötü bir evlatım ama annemin bile bile beni suçlaması...
Anlayabiliyorum aslında, annem onlarla birlik olmadığım için bana ölümü layık görmüştü fakat ne olursa olsun o benim annemdi.Artık ne benim ne de diğerleri için bir tehdit yoktu. Saray hainlerden temizlenmişti.
Bir taraftan Tanselu içinde üzülüyordum daha az önce Kolchura ile onu uğurlamıştık.
Damir'de öldürülmüştü her ne kadar Tanselu'nun onlardan olmadığına emin olunulsada bu saraydan gönderilmişti.
Gideceği yerde tıpkı bu saray gibi büyük bir konak olacaktı ve hayatı boyunca refah içinde yaşaması sağlanacaktı.Sırf bir hainin kardeşi olduğu için artık bu sarayda barınamayacaktı, yine de ben sık sık ziyaret edecektim onu.
"Komutan Subutay odasındalar mı?" Diye sordum kapı önündeki askere.
"Evet efendim"
Onun bana kapıyı açmasıyla içeri geçtim.
İlk defa bu kadar yorgun görüyordum karşımdaki bedeni. Eminim ki şuan burada ben değilde bir başkası olsaydı böyle durmazdı.Beni görünce gülümsedi ve yanıma gelerek beni kucağına aldı.
"Nasılsın sevgilim?""Sayenizde daha iyiyim" dedim kollarımı boynuna dolayarak.
Bir elini karnıma getirerek okşadı Subutay "Evladımız seni çok yormuyordur umarım" daha gebeliğim iki ayını zar zor doldurmuştu, zaten o da bunu öylesine sormuştu. Yüzüne bakınca gözlerinin parladığını gördüm. Epey heyecanlı olsa gerekti bir baba olacağı için."Hayır, bana sadece huzur ve mutluluk veriyor" dedim.
Alnımı öpüp geri çekildi Subutay.
"Sen sahip olduğun her şeyin çok daha fazlasını hak ediyorsun benim güzel Ulbinam"
Gülümsedim ve uzanıp dudaklarına bir öpücük bıraktım. Geri çekilecekken ensemden tutarak bir süre öylece öptü beni."Ulbina, seninle daha ileriye gitmek istiyorum" Ne istediğini anlamıştım bende onu istiyordum. Elimle kıyafetimi çıkartmaya çalışacaktım ki beni durdurdu Subutay. Bu hareketime dudakları kıvrılmıştı.
"Öyle değil güneşim. Benim bahsettiğim konu evlilik, herkesin gözünde bir aile olalım. Sen ben ve evladımız"
Evlilik? O ciddi miydi?
Ben bunca zaman boyunca hiç bu kadar ileri gidebileceğimiz düşünmemiştim. Subutay, en güçlü devletin en güçlü Askerlerinden olan Komutan Subutay ve evlilik?"Seninle evlenmek istiyorum Ulbina, sende bana bu hayatta cenneti bahşetmeyi kabul eder misin?"
Şuan yüzümün aldığı hali bilmiyorum ama hiç bekletmeden "Elbette" dedim.
Belki sesim biraz yüksek çıkmıştı ama diyecek başka bir şeyde bulamamıştım.Genelde onun gibi adamlar evlenmezdi sadece cariyeleri olurdu hemde birden fazla fakat benimle tanıştığında beri Subutay benden başka hiçkimseye dokunmamış birde bana evlilik teklif etmişti.
Daha öncede söylemiş miydim bilmiyorum ama ben bu adamı çok seviyordum. Hem de çok.
~
Konuşmak için geldiği adamın yanında gördüğü kadınla birlikte kaşlarını çattı Li.
Kimdi bu kadın?
Haline bakılacak olursa bu saraydaki diğer kızlar gibi değildi baya süslü ve gösterişliydi.Koyu saçları, badem şeklinde gözleri ve porselen gibi cildiye epey çekici görünüyordu. Geleneksel Moğol kadınlarına özgü bir şekilde giyinmişti. Duruşu da tam bir asilzadeyi anımsatıyordu. Bu şaşılacak şey değildi çünkü bütün Moğol kadınlarının kendinden emin, güçlü bir duruşu vardı.
Moğollar kendi kadınlarını el üstünde tutar diğer çoğu medeniyetin yaptığı gibi tabiri caizse bir obje gibi görmezdi onları hatta kimi zaman Moğol kadınlarını yönetici olarak bile görebilirdiniz.
Tabi bu genellikle sadece kendi kadınları için geçerliydi.
Bu tanımadığı kadın ve Cebe'nin epey iyi anlaştığın görünce ister istemez içinde oluşan öfkeye anlam veremedi genç çocuk.
'Bana ne ki, kiminle görüşüyorsan görüşsün. Hatta belki bu kadına kendini öyle bir kaptırır ki bende salar' diye düşündü kendi kendine oğlan fakat hemen sonra bunu kesin bir şekilde istemediğini fark etti.
Gitse miydi, konuşsa mıydı? Diye kendi kendine sorarken onu ilk gören Cebe'nin yanında ki güzel kadın olmuştu. Başıyla yanındaki adama onu işaret edip kim olduğunu sordu.
Cebe bedenini oğlana doğru çevirip gördüğü sima ile gülümsedi ve geri kadına dönüp konuşmaya devam etti.
Bu durum Li'yi hem şaşırtmış hem de daha da öfkelendirmişti.
Bunca zaman peşinde koşup durmuş adam şimdi görmezden mi geliyordu kendisini, sıkılmış mıydı yoksa ondan?Ne yaptığını sorgulamayarak yanlarına gitti Li. Kadına uzun uzun memnuniyetsiz bir ifadeyle izlerken ona soran gözlerle bakan adama hışımla dönerek konuştu "Rahatsız ettim, kusura bakmayın ama sizinle konuşmak istediğim çok önemli bir mesele var"
Konuşmak istediğini söylemişti fakat ne söyleyeceğini bilmiyordu oğlan. Şimdi neden böyle bir hareket yapmıştı onu bile bilmiyordu.
Cebe ilk başta şaşkınlığını gizleyemese de sonrasında sırıtarak "Elbette fakat önce seni kuzenim Amuna ile tanıştırayım kendisi Darhan Beyinin eşidir" dedi.
Bu sefer şaşırma sırası Li'ye geçmişti. Kendisine gülümseyerek bakan kadınla ona yaptığı saygısızlıktan ötürü utanmıştı.
O sırada Cebe kulağına doğru eğilerek sadece oğlanın duyabilecegi bir sesle fısıldadı.
"Duygularını çok fazla belli ediyorsun Li"Yutkunup geri çekilecekken adamın ortaya söylediği sözlerle kulaklarına kadar kızardığına hissetti oğlan.
"Kuzenim çok zevkli bir kadındır istersen düğünümüzde giyeceğin kıyafet için sana yardım edebilir"
Ayy şu kitabı final yapim artık.
Bu arada düğünümüze hepiniz davetlisiniz gençler✉️👨❤️💋👨
![](https://img.wattpad.com/cover/374551930-288-k184052.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANSÖZ (BxB)
Historical Fiction(TAMAMLANDI) Dansı ile herkesi büyüleyebilen güzel bir oğlandı Ulbina. Hediye olarak gönderildiği bu Moğol sarayında bu seferde Cengiz Han'ın en güçlü komutanlarından olan aslen Türk kökenli Subutay'ı etkileyecekti.