Alya, evinin kapısını anahtarıyla açarken içindeki gerginlik hâlâ geçmemişti. Alparslan'la olan konuşması zihninde yankılanıyor, söylediklerinin ağırlığını düşünüyordu. Her ne kadar sakin bir yüz ifadesi takınmış olsa da, içinde bir şeylerin kırıldığını hissediyordu. Kapıyı aralayıp içeriye adım attığında, salonun hafif sarı ışığı gözlerini karşıladı. Ve o tanıdık, sevgi dolu ses.
"Anne! Geldin mi?"
Arslan, pijamalarıyla koşarak yanına geldi. 8 yaşındaki oğlunun yüzünde her zamanki gibi bir neşe vardı. Onun masumiyeti ve enerjisi, Alya'nın tüm yorgunluğunu bir anda unutturdu. Arslan, kollarını açarak annesine sıkıca sarıldı.
"Seni bekliyordum! Çok geç kaldın, neden bu kadar uzun sürdü?" diye sordu küçük bir sitemle.
Alya, oğlunun saçlarını okşadı ve yüzüne bir öpücük kondurdu. "Biraz işim vardı, tatlım. Ama şimdi buradayım. Sen ne yaptın bugün, bana anlat bakalım."
Arslan, annesini kolundan tutarak salona çekti. Masanın üzerinde çizim kağıtları ve renkli kalemler dağınık halde duruyordu. Küçük bir coşkuyla çizimlerinden birini aldı ve gösterdi.
"Bak! Bugün bir ejderha çizdim. Ama bu ejderha aslında kötü değil. İnsanları koruyor!" dedi heyecanla.
Alya, çizimi incelerken hafifçe gülümsedi. Arslan'ın hayal gücü her zaman onu şaşırtıyordu. Çizimde büyük, güçlü bir ejderha, küçük bir köyü gökyüzünden koruyormuş gibi görünüyordu.
"Bu harika olmuş, Arslan! Gerçekten çok güzel çizmişsin. Ejderhanın insanları koruması çok hoşuma gitti. Sen de hep böyle güçlü ve iyi kalpli olmalısın, tamam mı?"
Arslan ciddi bir ifadeyle başını salladı. "Tabii ki, anne. Ama..." Çizimini masaya koyarken biraz duraksadı. Gözlerini yere dikti ve bir an sessiz kaldı.
Alya, oğlunun aniden sessizleştiğini fark etti ve eğilerek göz hizasına geldi. "Ama ne, tatlım? Bir şey mi oldu?"
Arslan, tereddütle konuşmaya başladı. "Bugün okulda bir çocuk benimle alay etti. Babamın neden hiçbir zaman beni almaya gelmediğini sordu. Ona cevap veremedim."
Alya'nın kalbi bir an durur gibi oldu. Bu konunun bir gün açılacağını biliyordu, ama bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Derin bir nefes alıp, oğlunun omuzlarına dokundu.
"Arslan, her ailenin kendine göre bir hikayesi vardır," dedi yavaşça. "Senin baban seni çok seviyor. Ama bazen hayat, insanları bir arada tutmayı zorlaştırır. Annen burada, seninle, her zaman yanında. Bunu asla unutma."
Arslan, annesinin sözlerini dinlerken bir an düşündü, sonra tekrar gülümseyerek başını salladı. "Tamam, anne. Zaten seni daha çok seviyorum. Babamı da seviyorum ama seni hep daha çok seviyorum."
Bu sözler Alya'nın gözlerini doldurdu. Oğlunu sıkıca kucakladı ve bir süre o şekilde kaldılar. İçindeki karışık duygular, Arslan'ın sevgisiyle biraz olsun hafifledi.
"Peki, anne," dedi Arslan, kollarından kurtulup masanın başına geçerken. "Şimdi sen de benimle bir şey çizecek misin? Ejderhayı beraber renklendirebiliriz!"
Alya, yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirerek masanın yanına oturdu. "Elbette. Ama belki de ejderhanın yanında güçlü bir kraliçe de olmalı, ne dersin? Onu da ben çizeyim."
Arslan heyecanla başını salladı. "Evet! Kraliçe, ejderhanın en yakın dostu olur!"
Anne ve oğul, birlikte çizim yapmaya dalarken, Alya bir kez daha oğlunun onun hayatındaki en büyük huzur kaynağı olduğunu fark etti. Her şeyin karmaşık olduğu bir dünyada, Arslan'ın gülümsemesi ve sevgisi, onun için tüm zorlukları unutturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF
RomanceZaaf, bir kişinin zayıf noktası veya dayanıksız olduğu şeydir, Alparslan içinde zaaf karmen'di.