Prenses Luna'nın vücudundaki her kas sızlıyor gibiydi, beyni pelteye dönmüştü. Biraz zorlansa da, birbirine tutkalla yapıştırılmış gibi hissettiği göz kapaklarını hafifçe araladı.
İlk önce rüya falan gördüğünü zannetti, tuhaf iki bacaklı, komik giysiler giyen canlılar oldukça sakin bir şekilde 'yürüyordu', ama iki bacaklarının üzerlerinde yürüyorlardı.
"Prenses Luna? İyi misiniz?"
Twilight Sparkle'ın sesini duymasıyla, başını yavaşça sola çevirmesiyle çığlığı bastı.
Twilight da onlardan biri gibi görünüyordu, ve ona uzattığı toynağı şey gibiydi... Sanki beş toynağa daha ayrılmış gibiydi ve çok tuhaf görünüyordu.
"Sen- Ya da onlar- Ya da sen- Yani-" Kekelemeye bir son vererek derin bir nefes aldı. "Nesin sen?"
Twilight ona anlayışlı bir şekilde gülümsedi. "Biz insanız."
Twilight Sparkle yavaşça onun ayağa kalkmasına yardım etti, Luna bir süre ayakta durmakta zorlansa da, sonunda dengesini sağladı. Bir süre toynaklarına baktı, uzamış bacaklarını inceledi. Sırtına ve poposuna baktı, kuyruğu yoktu. Ayrıca bacaklarını sarmalayan tuhaf bir giysi giymişti. Üzerinde komik bir kıyafet vardı, yelesi -ya da saçları mı demeliydi?- beline kadar uzanıyordu.
Twilight Sparkle ona gülümseyerek kendi toynaklarını göstererek menekşe rengi gözlerini Luna'nın mavi gözlerine kenetledi. "Bunlara el deniyor, ve bunlar da parmaklar. Artık boynuzun yok, sihir yapamazsın. Ayrıca iki bacağın var," Luna'nın kollarını ve bacaklarını yere koymuş yürümeye çalışmasına hafifçe kıkırdadı. "öndekiler bacak değil, onlara kol deniyor."
Luna etrafına bakınarak insanların ona attığı kınayan bakışlara anlamsız bakışlarla karşılık verdi. Yavaşça bacaklarının üzerinde doğrularak ellerini birbirine çarpıp silkeledi. "Buna alışmam zaman alacak gibi..." dedi yavaşça. Twilight iç geçirerek önlerindeki büyük binaya doğru ilerlemeye başladı. O sırada, Luna aklına gelen dehşet verici düşünceyle Twilight'ın yanına giderek merakla ona baktı.
"Twilight, ablama neler oldu? Bizi gerçekten sürmüş olamaz, öyle değil mi? En sadık öğrencisini ve kız kardeşini mi sürdü yani? Hem de tuhaf canlılarla dolu bir dünyaya?"
Twilight Sparkle nefesini sıkıntılı bir şekilde dışarı üfledi. "Aslında Prenses Luna-"
"Bana Luna diyebilirsin." diyerek Twilight'ın sözünü kesti.
"Pekala... Luna? Aslında bizi süren Prenses Celestia değildi. Yani teknik olarak öyleydi ama bunu kendisi istemedi. Sürülmemize sebep olan kişi Prens Artemis, Ay'ın karanlık prensi."
"Prens Artemis mi?" dedi Luna kaşlarını kaldırarak. "Sanki bu ismi bir yerde duymuştum... Eski bir masal değil mi o? Tia bana daha küçük bir tayken anlatırdı."
Twilight düşünceli bir şekilde onayladı. "Evet. Karanlık Prens masalı. Prens Artemis'in hapsedilişini konu alıyor. Masala göre, Prens Artemis hapsolduğu yerden ancak sahip olduğu Uyumsuzluk gücünün sahipleriyle çıkabilirmiş, çıktığı gün de ilk işi intikamını almak olacakmış."
Genç Prenses yüzünün önüne düşen lacivert bir tutam saçı üfleyerek uzaklaştırdı. "Uyumsuzluk mu? Uyum Elementleri'nin tersi gibi bir şey mi yani?"
"Evet." dedi Twilight yavaşça. "Uyum Elementleri'nin tam tersi. Kabalık, Cimrilik, Sadakatsizlik, Yalancılık, Negatiflik ve Yalnızlık. Ancak bu elementlere kimse sahip olamaz, buna sadece tek bir şey sebep olabilir..."
"Güvensizlik." dedi Luna kendinden emin bir şekilde. Masalı hatırlamaya başlamıştı. "Güvensizlik arkadaşlıkları bitirir, nefreti meydana getirir. Nefret de uyumsuzluk demektir, elementler güvensizlik sayesinde ortaya çıkmış olmalı. Güvensizliğin tersi de Güven, öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colors of Rainbow|My Little Pony
Fanfiction"Onlar bizim zıttımız." dedi Twilight Sparkle sakince. "Onlar Uyumsuzluk'u temsil ediyor: Yalancılık, Yalnızlık, Kabalık, Açgözlülük, Negatiflik, Hainlik ve hepsini hem bir araya getiren hem de ayıran şey..." Luna derin bir nefes alarak Twilight'ın...