O gün okulun kamp gezisi vardı. Didem olayından 1 hafta geçmişti. Şu sürtükler benden şüphelendiler biraz ama öğretmenler taşınmış olabileceğini düşündüler. Otobüse binmiştik. En arkaya oturmuş kitap okuyordum. Hayrola? Kötü kızım diye kitap okuyamayaz mıyım? Tabi öyle çocukça değil. Polisiye bir kitap. Kız para karşılığı bir adamla birlikte oluyor. Sonra o gece o adamı öldürüyor. Polisler bu gizemi çözmeye çalışırken kız birden ortadan yok oluyor. Ama sürekli gizli bir telefondan adamın ailesini arayıp tehdit ediyor. Polislerde o kızı bulmaya çalışıyor. Kitaba dalmışım. Kamp yerine gelmişiz. Şu öğretmen denilen şahıs bize çadırlarımızı kurmamızı söyledi. Benim çadırım siyahtı. Çadırları kurduktan sonra bir doğa yürüyüşüne çıktık. Daha doğrusu çıktılar. Ben yarı yolda onları bıraktım. Geçip bir dağa sigaramı yaktım. Yanımda uçurum vardı. Birden siyah taytıma bir el dokundu.-Sen kimsin?
Gelen 2. sınıf bir kız çocuğuydu. Saçlarını iki yandan örmüştü. Üstünde mavi bir tulum içindede beyaz bir tişört vardı. Gözleri ela, saçları sarıydı.
-Ben...ben Hilal.
-Memnun oldum Hilal. Bende Ecrin.
Çocuk korkmuş olacak ki ağlamaya başladı.
-Tamam tamam ağlama. Ne arıyosun burda?
-Ben kamp gezisine geldim. Ama kayboldum.
-Hımm bak arkadaşların geliyor.
Hemen ordan kayboldu.
Akşam olmuştu. Ateşin önünde hikayeler anlatıyorduk.
-Sonra cinler gelip kızın ailesinin içine girmiş. Kız annesinin yanına gidip ''Anne bir bir şey gördüm. Ayakları tersti.'' Annesi ayaklarını gösterip '' Benimkiler gibi mi yani?'' demiş. Ve Kötü sonn hahahahha.
Tüm herkes anlattığım hikayeden çok korktular. Ayşe altına bile yapmıştı. Sonra çalılıkların arkasından bir ses duydum. İnce bir ses.
-Ecrinnn. Ecrinnn.
Bu Hilaldi.
-Demek buradaydın. Hadi bir oyun oynayalım. Dedi
-Tamam.
Uçuruma gittik. Uçurumun üstünde bir ağaç vardı. Ağacın dalına tutunup sallanmaya başladım.
-Denemek istermisin?
-Hayır.
Birden ağacı bıraktım.
-Ecrin korkuyorum.
-Korkma bana birşey olmaz. Olamaz.
Hilal de ağacın dalına tutunup sallanmaya başladı.
-Böyle mi?
-Evet ama şu işe biraz daha eğlence katalım.
Hilali ittim ve aşağı düştü.
-Aaaa!
Malesef tam dibine düşmedi. Sadece kafasını bir taşa çarpmış.
-Eve gitmek istiyorum. Kafam çok ağrıyor ayrıca kanıyor.
Kafası kanıyordu. Karanlıkta sadece ela gözlerinin parladığını görüyordum. Diğer yerler kan içindeydi.
-Ecrin eve gideceğim.
-Tabiki. Tabiki eve gideceksin. Ama cansız olarak.
Onu aşağı ittim. Uçurumun sonu gözükmüyordu. Kapkaranlıktı. Ama baya eğlenmiştim. Hemen o dağdan çıktım. Yazık ya. Zaten o benimle konuştuğu için ölmüştü. Bende bunun gerçek olmasını istemiştim. Size hayatımı anlatmayı sevmiyorum demiştim. Orda bir gece kaldık. Sabah gitmeden önce uçuruma baktım. Ne Hilalin ceseti vardı. Ne de kanlar. Aynı Didem'in hikayesindeki gibi...