Mermaid Song

Bölüm 3

Sehun adamın sözlerinden sonra geçen birkaç saniyenin ağırlığı ile yutkunurken Nike da meraklı bir şekilde Ilaisa'ya bakıyordu. Kai bir yaşlı adama bir Sehun'a bakarken genç Stymphalia'nın renginin bembeyaz olduğunu ve Nike'ın buraya gelmeden önce söylediklerini hatırlamıştı. Sehun kısık bir sesle "Bunu da nereden çıkardınız?" diye sorsa da adam cevap vermek yerine "Ailen?" diye sormuştu. Sehun gözlerini hızla Nike'a çevirerek "Nike" demişti sevgi dolu bir tonda. Adamın bu cevaba verdiği tepkiyi artık  yadırgamayan ekip ona ne demek istediği hakkında soru soracakken yaşlı adam Nike'a bakarak "Eh çocuklarını el öpmeye getirmediğine göre söyle bakalım baş belası neden buradasın?" diyerek konuyu kesin bir tavırla kapatmıştı. Nike gözlerine baktığı eski arkadaşının anlayacağı bir şekilde bu konunun kapanmadığını ima eden mimikleriyle "Bunu bana senin söyleyeceğini umuyorum Ilaisa. Burada neler oluyor? Az önce çok da sıcak bir karşılama ile karşılaşmadım" dediğinde adamın birini gırtlaklıyorlarmış gibi çıkan kahkahaları ile bir kez daha yerlerinde zıplayan Stymphalia'lar adama yardım etmek için kalkmaya bile yeltenmişlerdi ama güldüğünü anlamaları kısa sürmüştü. Zira adam gözlerinden gelen yaş yüzünden hiçbirini net göremiyordu.

"Sıcak karşılamadılar ha! Nasıl hayret verici bir olay. Oysa her geldiğinde yollarına çiçekler sererdi köylüler senin. Nasıl oldu bu şimdi? Kesin kıyamet yaklaşıyor. Yüceler yücesi Nike geliyor ve Palcureehn'ler ona saygılarını sunmuyor"

Adamın kahkahaları öyle boğuklaşmıştı ki Baekhyun nefessiz kaldığını düşündüğü için Nike'a bakmıştı ama kızın bıkkın bir şekilde kafasını kaşıyıp "Tamam, her zaman çok sevilen biri olmadım burada ama" demesi ile kontrolünü iyice yitiren adam "Çok sevilen mi?" diye hırlamaya başlamıştı ki Nike "Tamam be hep nefret ettiniz benden ama bu yüzden bir işler karıştıranı hemen anlayabiliyorum" demişti. 

Adamın kahkaha nöbetlerinin bitmesi için tam yarım saat bekleyen ekip artık hiç bitmeyeceğini düşünüyordu. Nike bacaklarını öyle şiddetli sallayıp parmaklarını masaya öyle sertçe vuruyordu ki küçük ev her an yıkılabilecek gibi sallanıyordu. Daha fazla dayanamayan kız elini masaya öyle sertçe geçirmişti ki kanaması duran kolu yeniden açılmış ve masa ortadan ikiye bölünmüştü. Sonunda sakinleşen Ilaisa masasına bakarak "Aklını mı yitirdin sen!" diye bağırmıştı ama Nike "Öküz gibi gülme sende. Anladık sevmiyorsunuz beni. Şimdi anlat bakalım bunların derdi ne yine? Neden yeniden baş gösterdi bu çıbanlar?" diye karşılık vermişti. Yaşlı adam çenesini kaşıyarak kıza bakarken "Sana neden söyleyeyim ki? Hem de kendi ırkımın planlarını. Beni Klaars ile karıştırma Nike. Bir şeyler karıştırıyor olsalar bile bunu sana söylemezdim." diyerek yarısı düşmüş sarı dişlerini göstererek güldü. Nike bu tavrı bekliyor gibiydi ve öne doğru eğilerek "Sen Klaars değilsin doğru. Klaars tam bir pisliktir. Ha senin sütten çıkan ak kaşık olduğunu söylemiyorum ama nasıl olduysa geçirdiğini düşündüğüm bir kaza sana azıcık da olsa vicdan aşıladı. İyi biri olmasan da bir Palcureehn için melek sayılıyorsun. Onların yaptıklarını onaylıyor olsaydın kendini öldürür yine de beni içeri almazdın inatçı bunak. Şimdi oturmuş çay içiyoruz" demişti. Adam yine huysuz huysuz homurdanırken söylediklerinin hakaret içerdiği fark edilse de ne olduğu anlaşılmıyordu. 

Artık buz gibi olan çayı elinden bırakan Nike kendi kanına bulanan kolunu kaldırıp adamın omzuna dokunurken "Hadi ama Ilaisa. Seni rahatsız eden şey beni de rahatsız eder. Bırak da birlikte çaresine bakalım. Seni rahatsız ettiğine ve kendi ırkına karşı durduğuna göre gerçekten kötü bir şeyler yapıyor olmalılar. Ben bunu eninde sonunda öğrenirim. Öğrenince de biliyorsun ki başlarını ezerim." demişti sol kaşını kaldırarak. 

"Bu sefer öyle emin olma derim"

"İlk kez zor bir rakiple karşılaşmıyorum Ilaisa. Palcureehn'lerin güçlü olduğunu biliyorum. Bunu görmezden geleceğimi düşünmüyorsun değil mi? Hele de senin gibi biriyle takılıyorken"