Bölüm 5

197 23 39
                                    

Nike Palcureehn'ler ile deniz halkının ayrıldığı hat boyunca durmuş denize bakıyordu. Bu sulara girmeyeli uzun zaman olmuştu. Kafasında Palcureehn'lerin yaptığı bir hava kabarcığı ile ülkelerine girilmesinden her zaman nefret eden deniz halkı tarafından özellikle şu halde sıcak bir karşılama beklemiyordu. Aklı sürekli arkasında bıraktıklarındayken de ne kadar verimli bir görüşme yapabileceğine de emin olamıyordu. Bir adım atması gerektiğine karar verince ayaklarını sürüye sürüye suya girdi.

Suyun tenine değdiğindeki his her zamanki gibi tarif edilemezdi. Tüm evrende kalp atışları hissedilebilen tek suydu bu. Her an yaşayan bir canlının içinden geçtiğini bilerek onun içinde yüzerek gitmek kadar harika bir şey bilmiyordu Nike. Suyun kalp atışlarını dinleyerek, onun nefes alıp verişlerini hissederek yüzerken su da onu selamlıyormuşçasına bedenine dokunuyordu. Eski bir arkadaşı kucaklarken hissettiği duygu ile suda yüzerken, su da ona aynı içtenlikle karşılık veriyordu. Özlendiğini hissetti Nike ve özlediğini fısıldadı. Gerçekten özlemişti bu denizi. İçindekiler ve dışındakiler olmasa buradan ayrılmazdı. Su bunu hissetmiş gibi etrafında hafifçe dalgalandığında Nike küçük bir kızın kıkırdamasındaki sıcaklığını hissetti. Onun kadar tatlı bir ses kulaklarını doldurmuştu sanki. Gülümserken "Sen nasıl bir suç işledin de bu inatçılarla lanetlendin" diye mırıldandığında bu sefer su bir annenin şefkatli dinginliğiyle iç çekermiş gibiydi.

Nike içindeki suyla sohbetine devam etmek istese de çoktan karşısına dikilen iki muhafızla karşılaşmıştı. Deniz halkının gururuna hitap etmediği sürece hepsini öldürse de istediğini yaptıramayacağını biliyordu bu yüzden sağ dizini kırıp belini düz bir çizgi olana kadar eğdikten sonra elleriyle de selamını tamamladı. Karşısındakiler ona karşılık verene kadar öyle beklerken bilerek ağırdan aldıklarını fark etse de sinirini dişlerinden çıkaran Nike sıktığı dişleri arasında "Ben sizden kaç yüz yıl büyüğüm biliyor musunuz veletler?" diye mırıldanıyordu ama korumaların sessiz bekleyişi arkadan gelen sesle bozulmuştu. Korumalar aceleyle referansına karşılık verdiğinde Nike ağrıyan belini doğrultup yeni gelen ve onu tüm gece orada iki büklüm kalmaktan kurtaran kişiye baktı. Nike tekrar eğilip iki büklüm olarak bir gün beklemekle gelen kişi ile konuşma arasında büyük bir ikilemde kalınca yaşlı kadın artık oldukça solgun görünen kuyruğunu çırparak önüne gelmiş ve çatallı sesiyle "Nike" demişti imalı bir şekilde.

Nike evrende şu an ondan daha yaşlı olan belki de tek varlığın önünde dururken yüzünü buruşturmamak için büyük bir çaba harcayarak "Ligeia" diye karşılık vermişti. Kadının yaşlılıktan artık kırış kırış olan yüzü sanki suya karışıp akıyor gibi görünüyordu. Gözleri iyice kafatasına doğru çekilen kadının bir zamanların efsane güzellikteki savaşçısı olduğuna inanmak o kadar zordu ki. Hala doğan deniz kızları arasında onun kadar güzelinin gelmediği söyleniyordu ama Nike o zamanlarda bile bu kadından hoşlanmadığını saklamıyordu. Küçük bir kız çocuğuyken Ligeia ile karşılaşmış ve daha sonra görev aldığında birkaç kez buraya gelmişti ama her seferinde bu kadından daha çok nefret etmesi dışında aralarında geliştirdikleri bir bağ olmamıştı. O zamanlara göre yarı yarıya küçülmüş görünüyordu. Kadın kuyruğunu öne doğru uzatırken Nike yumruklarını sıkıp kafasını eğerek kuyruğunun önünde kadına saygılarını sunuyordu. Kafasındaki kabarcık olmasa öptüreceğine emin olduğu için şükreden Nike kadının da kabarcığı bu yüzden sevmediğini biliyordu. Bu düşüncelerini duymuş gibi "Şu kafandaki iğrenç şey de ne?" diye sorduğunda gülmemek için yanağını ısıran Nike eğildiğinden daha hızlı bir kalkış yapıp kabarcığını okşarken "Hava kabarcığım. Ilaisa benim için yaptı. Patlatılamaz olanlarından" derken vurgusunu gözden kaçırmayan kadın "O yaşlı bunak hala hayatta mı?" diye sorup şehrin olduğu yere yönelmişti.

Mermaid SongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin