Şu an ki durumumu nasıl anlatabilirdim gerçekten bilmiyordum. Hazar, özellikle bu aralar çok değişik davranıyordu. Ve ben bunun altında yatan sebebi öğrenecektim.
Sandalyeyi yavaş sayılabilecek şekilde ittirerek ayağa kalktım. Eşyalarımı elime alıp müzik odasından çıktım.
Merdivenleri tırmanmaya başladım. Zemin kata geldiğimde birçok kişi okula gelmişti. Bahçeye çıkabilirdim ama olmazdı. Ege'yi görmek istemiyordum. En iyisi sınıfa çıkmak diye düşündüm.
Merdivenleri tekrar çıkmaya başladım. Bizim kata geldiğimde sınıfa doğru yürüdüm. Sınıfa girdiğimde birçok kişi gelmişti. Aslı yerindeydi. Ama onun yanına oturmayacaktım. Hala bana dediği şeyler aklımdaydı ve hafızamdan silinmiyordu.
Sıraya doğru yürüdüm. Aslı beni gördüğünde ağzı açıldı ama bir şey söyleyemedi. Biliyordum. O hissi. Yaptığının yanlış olduğunu söyleyecekti. Ve benden özür dileyecekti. Ama söyleyemiyordu. Utanıyordu ya da daha başkaydı.
Ben alışmıştım. Zaten herkes bana yanlışlıkla bir şey söylerdi. Yanlışlıkla beni kırarlardı. Yanlışlıkla ruhuma parçalarlardı. Ve yanlışlıkla aldatırlardı.
İşte ben buydum. O zavallı kişilik. Herkesin gözünde ki o zavallı varlık. Gözlerim dolduğunda, gözlerimi kapattım ve tekrar açtım.
Sıraya yaklaştığımda aklıma bir soru takıldı ben nereye oturacaktım. Berk'in yanında başka biri oturuyordu. Ve tek boş yer...
Sıkıntıyla içimi çektim. Aslı'nın yanına geldiğimde gözleri parladı. Ama ben yanından geçip çantamı arka sıraya koyduğumda suratı değişik bir hal almıştı. Sanırım yüzünden anladığım kadarıyla hem pişmandı hem de şaşırmıştı.
Tabi ben bunu yapınca tek o şaşırmamıştı. Herkes bana bakmaya başlamıştı. Yani bakmaları normaldi. Sonuçta çantamı Hazar'ın sırasına koymuştum.
Sırayı hafifçe ittirip, oturdum. Çantamdan kulaklığımı ve telefonumu çıkardım. Çünkü bana olan bakışları görmek istemiyordum.
Kulaklığı telefonuma takıp, müziği açtım. Müzik kulaklarımı doldurduğunda içimde bir şeyler oldu. Şarkı sanki içimdeki her şeyi birleştirip oluşmuştu.
O an beynime bir çığ düştüğünü hissettim. Gözlerimde ne zamandır olduğunu bilemediğim perde açılmış, uzun zamandır karanlığa alışık olan gözlerim açılan perde sayesinde acımıştı. Bu sadece gözlerimi değil, tırnaklarım da ki etlerime kadar etki yaratmış, canımı acıtmıştı.
Bu his tarif edilemeyecek kadar kötüydü.
Hazar dedim. Hazar pisliğin tekiydi. Şarkıyı durdurup kulaklığı kulağımdan çıkardım. Çantamın içine koyup hızla sıradan kalkıp yürümeye başladım. Koridora çıktığımda, gözüm hiç bir şeyi görmüyordu.
İnsanlara çarpa çarpa bahçeye indim. Gözlerim onu aramaya başladı. Bizimkiler her zamanki yerde oturuyorlardı. Gözlerim onu aradı ama yoktu. Adımlarımı bahçenin arkasına doğru yönlendirdim.
Sigara içenler ve öpüşenler vardı ama o yoktu. Nereye gideceğini düşündüm. Aklıma hiç bir yer gelmiyordu. Tekrar bahçeye çıktım. Bizimkilerin yanına doğru ilerledim.
Beni ilk fark eden Ege'ydi. Onun suratına bakmadan, Berk'in yanına yaklaştım. Beni fark ettiğinde kocaman sırıttı. Bu herkese güldüğü gibi değildi. Bu bana onun için daha özel olduğumu belirten bir gülümsemeydi sanırım. Ağzını açtığında, konuşmasına izin vermeden,
"Hazar'ı gördün mü ?" ani sorum karşısında afallasa da sesini çıkartmadı.
"Hayır. Neden sordun ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Notalarda Saklı (Askıda)
ChickLitGüven diye fısıldadı kız. Güldü. Çünkü güven görmeyen birine gökyüzünü anlatmak gibi. Melis, Ayaz yüzünden güveni sarsılmıştı."Güven ruh gibidir, terkettiği bedene geri dönmez." demiş Shakespeare. Peki Aslı Ayaz'a tekrar güvenebilecek miydi ? Yoksa...