0.6

10.6K 898 164
                                    

Jimin

Kör ve sağır gibiydim. Tüm karanlık beni yutmuş, sessizlik kulaklarımı tıkamıştı. Ağzımı açıp tüm karanlığa bağırıyordum. Sessizlik o denli yoğundu ki sesim duyulmuyordu bile. Karanlıkta nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm. Bir hiçlikte gibiydim. Bir anda etrafı fısıltılar sarmaya başladı. Ne dediklerini anlayamıyordum.

Attığım bir adımla kendimi bir ormanda buldum. Kargalar gözlerini bana dikmişti. Arada duyulan baykuş sesleri dışında bir ses yoktu. İçimden bir ses takip edildiğimi söylüyordu. Birinin gözleri üzerimdeydi. Etrafıma ne kadar baksamda karanlık ormanda gördüğüm tek şey ağaçların kalın gövdesiydi.

Esen hafif rüzgar yüzümü yalayıp geçerken ürpermiştim. Attığım bir adımda önümde sallanan cesedi görmem bir oldu. Ağacın kalın dallarına bağlamış olduğu halatla kendini asmış, bir cesetti. Dikkatlice baktığım cesedin, Eun Mi olmasıyla bir iki adım geriledim.

Bedeni bir yaprak gibi sallanırken kafamı olumsuz anlamda sallıyordum. Geriye doğru koşmaya başladım ama nereye koşsam sanki hiç ilerlememişim gibi tekrar önüme çıkıyordu.

Eun Mi, ölmüş olamaz. Bana gitmeyeceğini söylemişti...

Hızlı nefes alışverişlerimle uyandığımda gördüğüm kabusun hala etkisindeydim. Duvar asılı saate baktığımda, sabahın beşi olduğunu fark ettim. Yataktan tembel hareketlerle kalkıp lavaboya ilerledim.

Yüzüme çarpan soğuk su ile kendimi biraz daha iyi hissetmeye başladım. Aynadaki yansımama baktım. Rengim solmuştu.

"Bir kabus..." Diye fısıldadım yansımama.

"Gerçeklikle bir alakası olmayan, saçma bir kabus..."

*

Sabahın erken saatlerinde uyandığım için odunluğa gidip bir kaç odun kırmaya karar verdim. Sonbaharda olmamıza karşın havalar giderek soğumaya başlamıştı.

Elimdeki anahtarla deponun kilidini açtım. İçindeki baltayı elime alıp odunları kütüğün üzerine yerleştirdim. Her odunu ortadan ikiye ayırmaya başladım. Her vuruşumda öfkem zeytinyağ gibi üste çıkıyordu. Vuruşum giderek sertleşmeye başlamıştı. En son o kadar sert vurmuştum ki balta kütüğe saplanmıştı. İçimde biriken duygular çığlık olarak ağzımda çıkı vermişlerdi. Elimi sertçe saçlarımın arasına daldırdım. Öncekine göre daha zayıf bir çığlık salınıvermişti dudaklarımdan. Sol gözümden süzülen yaş soğumak üzere olan yüzümde bir yol çizmişti. Gözyaşlarım tane tane akmaya devam etti. Duygularım artık taşmıştı.

Bedenim beni daha fazla taşıyamayınca diz çöktüm. Ellerimi yüzüme siper etmiştim. Gözyaşlarım kaçmak için hevesli gibilerdi. Hıçkırığıma karışan kuş seslerinden nefret ettim. Ben üzgünken onların neşesinden nefret ettim. Ben karanlık bir geceyken doğan güneşten nefret ettim. Ben kurumuş bir dalken çiçek açan dallardan nefret ettim.

Ben ölmüşken yaşayan herkesten nefret ettim...

Elimin tersi ile gözyaşlarımı sildim. Güneş tarafından istenmeyen bir gece olarak insanların üstüne çöküp gölge olmamı kimse engelleyemezdi. Dudaklarımın arasından çıkan kıkırtı ile ayağa kalktım. Gözyaşlarımın akıp gittiği yollara değen rüzgar ürpermeme neden oldu. Odunları kucaklayıp Eve doğru ilerledim. Eun Mi'nin üşümesini istemezdim. Zayıf bir bünyesi olduğundan hemen hasta olabilirdi. Sonbahardan dolayı yere serpilmiş yapraklara her basışımda çıkan sesleri seviyordum. Derin bir nefes aldığımda sonbaharın o yağmur kokusunu alabiliyordum.

"Yağmurda sensiz ıslanacaksam,

Rüzgar senin kokunu bana taşımayacaksa,

Gökyüzü seni bana hatırlatmayacaksa eğer,

Varsın olmasın,

Sen olmadıktan sonra neye değer?"

Aklıma gelen bir şiir dizesi söylemiştim. Sustuktan sonra sessizliğin farkına varmıştım. Sanki kuşlar bana acımış gibi susmuşlardı. Tüm orman beni dinliyormuş gibi hissettim. Evden içeri girip bana acıyan ormana sırt çevirdim.

nightmare || pjm. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin