Yoongi
Arabamın takılmış olduğu çamura bakarken sinirle lastiğine bir tekme savurdum. Tekmenin sertliği ile parmak uçlarım hissizleşmişti. Kısık bir küfür savurduktan sonra kotumun arka cebinden çıkardığım telefonu elimde döndürdüm.
"Lanet olsun! Şebeke çekmiyorda ne demek?"
Ellerimi hiddetle saçlarımın arasına daldırırken bu lanet olası orman yolunda ne işim olduğunu kendime hatırlatarak işkence ediyordum. Çalıştığım yerel gazete ormanda ki ender rastlanan saçma bir hayvanı çekmemi istemişti. Bana ne kadar saçma gelsede amirimin sigara kokan ağzından çıkan kelimeler kulağımı çınlatıyordu.
"İnsanlar tüylü şeyleri severler."
İşe yaramaz telefonu cebime sıkıştırdıktan sonra geri kalan patika yolu yürümeye karar verdim. Belki yolda biri ile karşılaşır ve bana yardım etmesini isterdim. Fotoğraf makinamı ve sırt çantamı aldıktan sonra tüm sinirimi adımlarımdan çıkarmak istercesine yürümeye başladım. Bu işi yapabilecek bir sürü stajyer varken beni seçmişti. Beni sevmediğini biliyordum. Zaten bende ondan pek hoşlanmıyordum. Kelleşmeye başlamış saçları, kendinden önce her yere giren göbeği ve sigara yüzünden sararmış dişerleri, tırnakları onu yeterince itici yapıyordu zaten. Ekstra bir çaba içerisine girmesini anlamıyordum. Geçtiğim sıra sıra ağaçlara bakıp iç geçerdim.
Nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu...
Her adımımda çıtırdayan yapraklara bir tekme savurdum. Sonbahardan nefret ediyordum. Yağan yağmurlardan ve dökülen zayıf sarı yapraklardan, hepsinden nefret ediyordum. Hele yağmur sonrası oluşan çamurlardan! Yaklaşık yarım saattir yürüyordum ama hala bir yaşam belirtisi göremiyordum. Telefonumu elime alıp tekrar baktığımda şebekenin hala çekmemesi ile bir çığlık savurdum.
"Niye işim düşünce çalışmazsın ki?"
Yürümeye devam ettim. Bu durumda tek yapmam gereken birini bulup yardım istemekti, ama bu lanet olası ormanda tek bir insan bile yoktu. Kafamı kaldırdığımda gökyüzünü sarmalamaya başlayan kara bulutları görünce sesli bir küfür savurdum.
"Sanki daha kötüsü olabilirmiş gibi!" diye gökyüzüne bağırmamla yanağımda hissettiğim ıslaklık bir olmuştu.
Yağmur yavaş yavaş serptirmeye başlarken adımları daha da hızlandırdım. Bu gün şans benden yana değildi sanırım. Giderek şiddetlenen yağmurla burada dolanmak tehlikeli bir hal alıyordu. Elimle kafamı korumaya çalışsamda hiç bir işe yaramıyordu. Yaklaşık bir on dakika daha yürüdükten sonra karşıma çıkan ev ile gülümsedim.
"Sonunda şansım döndü."
Çamurlaşmış yerlere basmamayı özen göstererek evin kapısına vardım. Üç kez ritmik bir şekilde kapıyı tıklatırken içeride birileri olması için dua ediyordum. Üstümdeki ıslanmış beyaz gömleği incelerken kapı küçük çaplı bir gıcırdama ile aralandı. Gözlerimi gömleğimden çevirip ev sahibi olduğunu düşündüğüm kişiye çevirdim.
"Ah, merhaba. Ben Yoongi, buradan yaklaşık bir saat uzaklıkta olan bir yerden geliyorum. Arabam çamura battı ve telefonum da çekmiyor. Üstelik bunun üzerine yağmaya başlayan yağmur ile bu hale geldim. Acaba evinizde kullanabileceğim bir telsiz telefon var mı?"
Gözlerim beklenti ile büyürken karşımdaki çocuk -benden küçük duruyordu- gözleri ile beni süzdü. Bir süre cevap vermeden bekledikten sonra sessizliği bozan bir gökgürültüsü olmuştu.
"Telefonum yok ama havaya bakacak olursak dışarıda durmak iyi bir fikir gibi görünmüyor. Fırtına dinene kadar burada kalın. Sonra size yardım bulmaya çalışırız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nightmare || pjm. ✓
Fanfiction"Eğer kabustan uyanamıyorsan belki de uykuda değilsindir." 悪夢 [Nightmare] | @-PeterPan | Her hakkı saklıdır. @jiminisa ithafen yazılmıştır.