1.6

7.8K 779 298
                                    

Eun Mi

Yoongi'nin tavırlarından rahatsız olmaya başlamıştım. Kendini bu hikayeyi çözmeye o kadar kaptırmıştı ki etrafındaki olayları görmekte giderek körleşiyordu. Jimin'in tutarsız davranışlarından korkuyor olsamda çektiği acıyı görebiliyordum. En kötü acının duygusal acı olduğunu biliyordum. Fiziksel acıyı nasıl tedavi edeceğini bilirsin ama duygusal acılar o kadar kolay değildi.

Buradan çıkmayı delicesine istiyordum ama ben gidersem Jimin'e ne olacaktı? Son zamanlarda aklıma takılan sorulardan biriydi. Gizliden gizliye ona bağlanmış olduğum fark ediyordum. Bir yanım gitmek istemezken diğer yanım arkana bakmadan kaç diyordu. İçimdeki çatışmaya o kadar dalmıştım ki, oturma odasına giren Jimin'i yeni fark ettim.

Göz altı morarmış ve saçları karışmıştı. Tüm gece ağladığını anlamamak için aptal olmak lazımdı. Bağdaş kurduğum koltuğa yaklaşıp kafasını kucağıma koydu. Bu ani olay üzerine bir süre nefes alamadım. Cenin pozisyonunu alıp gözlerini kapadı.

"Saçlarımla oynar mısın, Eun Mi?" dediğinde sesi titremişti. Elim saçlarına gideceği sırada bir süre bekledim. Tereddütümü anlamış olacak ki, elimi tutup saçlarının üzerine koydu.

"Sadece uyuyabilmem için, lütfen."

Masum olduğu sıradan anlardan biriydi. Sesi o kadar zayıf çıkıyordu ki dokunsam kırılacak gibiydi. Onun dediğini yapıp saçları ile oynamaya başladım. Yüzünün sol tarafını görebiliyordum. Gözleri açıktı ve çok düşünceli görünüyordu.  

"Saçlarımla oynamayı çok severdin, Eun Mi." dedi uzaklara dalarak. Sanki bunları bana söylemiyorda, kendi kendine konuşuyor gibiydi.

"Bende her seferinde uyuya kalırdım. Çünkü senin kollarında uyku daha güzel ve huzurlu gelirdi, bana."

Gözleri kapanan Jimin'in ağzından mırıltı ile çıkan sesle gözlerini kapadı.

"Şimdi olduğu gibi..."

"İyi uykular, Jimin." dediğimde gülümsediğini görmüştüm.

"Papatya mevsimide geçti, gelmedin." diye fısıldayıp uykusuna geçti.

Jimin aslında kötü biri değildi. Sadece yalnızdı ve kanayan fazla yarası vardı.

Yoongi

Tekrardan geldiğim kütüphaneye göz gezdirdim. Yaklaşık bir saattir buradaydım ve istediğim gibi bir şey bulamamıştım. Bunun verdiği sıkkınlıkla nefes verirken elime aldığım rastgele bir kitabın sayfalarını karıştırdım. Bundan da bir şey çıkmayınca onu da rafa yerleştirdim. Sıkkınlıkla çalışma masına gidip oturdum. Masanın üzerindekilere baktım. Çekmeceleri karıştıracağım sırada masanın üzerindeki cihaz dikkatimi çekti. Bu kitapların içine yerleştirilmiş olan cihazla aynıydı.

Hemen kulaklıkları alıp aleti çalıştırdım. Gelen birkaç cızırtıdan sonra Eun Mi'nin sesi duyuldu.

"Merhaba de Jimin!"

"Merhaba! Şimdi selamlama işi de bittiğine göre şu piknik sepetinin içindekileri bana verecek misin?"

Araya giren hışırtılı sesler piknik sepeti ile ilgilendiğini gösteriyordu.

"İlerde ki Jimin! Gör, bak nasıl hizmet ediyorum sana." araya giren gülüşmeler birden kesilmişti.

Cihazın düşmesini çarpma sesinden anlamıştım. Jimin'in endişeli sesini duyabiliyordum.

"Eun Mi?! Derin, derin nefes alıp ver. Şuraya uzan."

"İleride..." derin bir nefes alma sesi duyuldu, "seni görememekten," kısık bir nefes alışverişinden sonra devam etti, "korktum."

"Bak şimdi elini sıkı sıkı tutuyorum. Ben buradayım yalnız kalmayacaksın."

"Korkuyorum Jimin." daha sakinleşmiş bir sesle devam etti. "Kızkardeşime ölüm yakışmamıştı. Ölüm çok korkunç durmuştu onda. Peki ya bende ölüm nasıl duracaktı?"

"Şimdi bunları düşünme sırası değil. Senin elini tuttuğum sürece sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."

Kayıt burada kesilmişti. Eun Mi'nin nasıl bir hastalığı vardı böyle? Kayıt cihazını bırakacağım sırada yeni kaydedilmiş olduğunu düşündüğüm Jimin'in yorgun sesi duyuldu.

"Uzağımdasın. Ve hiç kimsenin olmadığı kadar içimde."

Bir süre sessizlik hakim olmuştu odada. Beynimde yaşanan gürültüye tezat olan oda birden bana boğucu gelmeye başladı. Oturduğum sandalyeden kalktım ve odada gözlerimi gezdirdim. Anılar tüm çıplaklığı ile gözümün önündeymiş gibiydi. Her bir toz tanesinin hangi acıları sakladığını bilemesemde öğrenmek istiyordum. Birine karşı bu kadar üzgün olmak nasıl bir şey merak ettim. Bu denli sevmek nasıl bir şeydi?

Beni biri hiç böylesine sevmiş miydi?

Sanırım hayır.

Oturduğum sandalyeden kalktığım sırada duyduğum ses ile olduğum yere çivilenmiştim.

"İyi eğlendin mi bari?"

Alaycı ses tüm odayı sararken bu ani ses üzerine irkilmiştim. Arkamı dönmeye cesaret edemedim. Yumruğumu sıkıp kısık bir küfür savurduktan sonra yakalandığım için kendime binlerce kez lanet ettim.

"Ben sadece okuyabileceğim bir kit-"

"Başlatma kitabından! Hayatım kitaplardan daha eğlenceli olduğu için mi eşyalarımı karıştırıyorsun?!"

Uzun süre ikimizde konuşmadık. Sessizliğin iki elini boğazımdan sıkıyormuş gibi hissetmeye başladım. Arkamı dönüp yüzüne bile bakmadan kapıya doğru ilerledim. Kapıdan çıkacağım sırada sesi beni durdurdu.

"Beni anlayabiliyor musun, Yoongi?"

Omzumun üzerinden Jimin'e baktığımda gözlerimiz buluştu. İçim titrediğini hissettim. Hızla kafamı çevirip önüme döndüm.

"Yoksa sende diğerleri gibi bu hüznü saçma mı buluyorsun?" deyip bir süre bekledi, "Sanki dünya üzerindeki tüm hüzünler normalmiş gibi."

Duyduğum bir kaç adım sesinden sonra tam arkamda olduğunu hissedebiliyordum.

"Aslında hepimiz çok gülüp az mutlu olan insanlarız. Benim gülümsemem çalınmış olamaz mı?"

Daha fazla beklemeden odama gittim. Belkide doğru söylüyordu. Ama yinede acısı ne kadar büyük olursa olsun, hayat devam ediyordu. Onun da etmesi gerekirdi.

Merakım giderek daha da artmıştı.

nightmare || pjm. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin