-NAZLI-
Sabah gözlerimi açınca ilk önce nerede olduğumu kavrayamadım. Sonra Savaş'ı fark ettim. Belime sımsıkı sarılmış, huzurla uyuyordu. Kollarının arasında kımıldamadan onu seyretmeye başladım. Elim yüzüne gitti. Okşamaya başladım. Yeni çıkmış sakalları elime batsa da önemsemedim. Onun o huzur dolu ifadesini izlemeye devam ettim. Bir süre sonra gözlerini açtı. Kocaman gülümseyerek "Günaydın sevgilim." dedi. Onun ağzından sevgilim sözcüğünü duymayı o kadar çok özlemişim ki. İyi ki affetmişim onu. İyi ki şuan onun yanındayım. Ona gülümseyerek karşılık verdim. Yanağından öperek ben de "Günaydın." dedim. Kollarının arasından sıyrılarak odadaki banyoya gittim. Yüzümü soğuk suyla yıkadım. Aynada kendime baktım. Her sabah olduğu gibi bu sabah da saçlarım kabarmıştı. Saçlarımı düzelterek banyodan çıktım. Ama Savaş'ın giyineceği aklıma gelmediği için hemen gözlerimi kapattım. Savaş'ın keyif dolu kahkahası kulaklarıma dolmuştu.
Nazlı: Savaş gülmesene! Ya gülme! Niye gülüyorsun ki? Gülünecek bir şey mi var sanki? Hem sen üzerini giyinsene ya!
Savaş: Nazlı nefes al sevgilim. Sakin ol. Sanki hiç görmediğin şey.
Nazlı: Ya Savaş ya! Of!
Savaş: Ne var ya? Yalan mı? Lisede ben basketbol oynarken görmüyor muydun beni böyle? İzliyordun her antremanımı. Ben sürekli tişörtsüz antreman yapardım. Yalansa söyle.
Nazlı: Tamam tamam. Pes ediyorum. Hadi ben aşağıya iniyorum, sen de giyin ve gel. Çok bekletme beni.
Savaş: Tamam birtanem. Sen in, ben beş dakikaya geliyorum yanına.
Lisedeki o antremanları hatırlatınca yüzümde istemsizce bir gülümse belirdi. Odadan çıkıp yavaşça aşağıya indim. Mutfağa girince kızları gördüm. İkisi de kahvaltı hazırlamaya başlamışlardı. Ben de onlara yardım etmek için kollarımı sıvadım hemen. Ben masayı düzenlerken Aslı krep yapıyordu. Selin desen portakal suyu sıkmakla meşguldü. Tabakları masaya yerleştirdikten sonra buzdolabından kahvaltılıkları çıkardım. Onları masaya koyduktan sonra çekmeceden çatal ve bıçakları çıkardım. Selin de hazırladığı portakal suyunu bardaklara koyuyordu. Krepler olunca onları büyük bir tabağa koyup masaya indirdik. Kendimizi kahvaltı hazırlamaya o kadar çok kaptırmışız ki kapının önünde bizi izleyen sevgililerimizi fark etmemiştik. Burak'ın sesini duyunca yerimden sıçradım. Kızlar da benimle aynı durumdaydı. Erkekler de bizim bu halimize gülüyorlardı. Resmen kahkaha atıyorlardı karşımızda ya. Gıcıklar!
Aslı: Ne gülüyorsunuz ya? Çok mu komik?
Burak: Evet, çok komik. Nasıl korktunuz ama.
Ali: Aynen ya. Resmen korkudan yerinizden sıçradınız.
Selin: Ali ya. Aşk olsun ama.
Ali: Olsun sevgilim. Aşk olsun. Yeter ki sen iste.
Ben Savaş'a sarılmış bir şekilde diğerlerinin bu komik tartışmasını izliyordum. Savaş saçlarımın arasına ufak ufak öpücükler kondururken kafamı kaldırdım. Yanağına kocaman bir öpücük kondurduktan sonra diğerlerine seslendim. Tartışmayı nihayet bir kenara bırakıp masaya oturdular. Savaş tabağıma birkaç tane krep koydu. Daha sonra da diğer kahvaltılıkları doldurmaya başladı tabağa. O kadar çok şey koydu ki tabağıma, nasıl bitecekse bunların hepsi? Kahvaltımızı koyu bir sohbet eşliğinde bitirmiştik. Biz mutfağı toplamaya başlamışken erkekler de salonda oturup televizyon seyrediyorlardı. İnsan biraz yardım eder ya! Neyse Nazlı sinirlenme. Bugün çok güzel bir gün. Bugün eğleneceksin Nazlı. Geçmişi arkanda bıraktın sen. Şimdi de sevgilinle huzur dolu bir tatil yapacaksın. Sinirlenip de bozma keyfini. Ben düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Selin Hanım'ın beni dürtmesiyle kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMA SENİ SEVİYORUM!
Romanceİzmir! Her şeyin başladığı şehir... Bir kadın var: Nazlı Çok kızgın, çok kırgın, çok öfkeli... "SENDEN NEFRET EDİYORUM!" Bir adam var: Savaş Çok üzgün, çok pişman, çok aşık... "AMA SENİ SEVİYORUM!" İzmir sen bu aşkın başladığı şehirsin. Söylesene se...