-NAZLI-
Savaş'ı eve çağırınca şok oldu. Selin yüzünden hiçbir şey yiyememişti. Yesin de öyle gitsin en azından. Savaş şaşkınlığını üzerinden atınca gülümseyerek bana baktı. Kaskını çıkarıp benimle beraber eve girdi. Nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu resmen. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Tedirginlikle ayakkabılarını çıkardı. Montunu alıp askılığa astım. Elimle salonu işaret edince salona doğru yürümeye başladı. Sessizce koltuklardan birine oturdu. Ben de mutfağa geçtim ve buzdolabını açtım. Ne yemek yapsak acaba Savaş Bey'e? Lisedeyken bizim evde yemek yemiştik bir defasında. Yemek dediğimde makarna yani. Çok abartılacak bir şey değil yani. Ama o o gün öve öve bitirememişti makarnayı. İltifat üzerine iltifat etmişti. O günleri düşününce yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Ama bütün bunların sadece bir iddia için olduğunu hatırlayınca aniden canım sıkıldı. Savaş'a makarna yiyip yemeyeceğini sormak için salona geçecektim ki buna gerek kalmadı. Savaş mutfak kapısına sırtını yaslamış, beni izliyordu. Hiç bozuntuya vermeden sordum.
Nazlı: Ben de tam senin yanına geliyordum. Makarna yapmayı düşündüm. Yersin değil mi? Ne de olsa biz sevgiliyken yemiştin ve çok beğenmiştin yaptığım makarnayı. Aaa. Ama doğru ya sen o zamanlar bana sırf girdiğin o saçma sapan iddiadan dolayı böyle davranıyordun değil mi?
Savaş: Nazlı yapma ne olursun. Bırak da geçmiş geçmişte kalsın artık. Ayrıca ben gerçekten beğenmiştim senin yaptığın makarnayı. İddia için değildi yani öyle davranmam. Sadece bugünlük unutsan geçmişimizi. Yemek yesek birlikte, sohbet etsek... Olmaz mı?
İtiraz etmedim. Sadece bir günlük böyle davranacaktım. Kimseye bir zararı dokunmaz bunun. Makarna için gerekli malzemeleri çıkardığımda derin bir nefes verdi. Salatayı da o yapsın diye domates, salatalık, biber falan çıkarıp önüne koydum. Hiçbir şey demeden salatayı yapmaya başladı. Elindeki bıçağı o kadar ustaca kullanıyordu ki kendimi onu izlemekten alıkoyamadım. İzlendiğini fark etmişçesine kafasını bana doğru çevirince hemen önüme döndüm. Ama yakalanmıştım zaten. Yanaklarım hafifçe kızarmıştı. Savaş gülümseyerek işine odaklandı. Ben de çoktan makarnayı yapmıştım bile. Tabakların bulunduğu dolabı açtım ama boyum yetmediği için bir türlü alamıyordum tabakları. Savaş yanıma gelip yavaşça tabaklara uzandı. İki tane tabak çıkardı. Tabi ben o sırada heyecandan nefesimi tutmuştum. Savaş tabakları tezgahın üzerine bırakırken yüzüme baktı. Ben de ona baktım. Gözlerimizi birbirimizden çekemiyorduk bir türlü. Bu çekim beni o kadar çok etkilemişti ki engel olamıyordum kendime. Sürekli bakmak istiyordum Savaş'ın gözlerine. Onun gözlerine bakarken geçmişte yaşadıklarımızı unutuyordum. Aklıma bile gelmiyordu neredeyse. Zorlukla da olsa gözlerimi çektim Savaş'ın gözlerinden. O da benden uzaklaştı biraz. Tabakları gösterip teşekkür ettim. Sadece tebessüm etti. Salatayı hazırlamıştı. Ben tabaklara makarna koyarken o da salatayı masaya indirmişti. Tabakları masaya koydum. İkimiz için de çatal ve bıçak çıkardım. Büyük bir sessizlikle yemiştik yemeklerimizi. Yemeği bitince gülümseyerek bana baktı.
Savaş: Hala çok güzel yapıyorsun makarnayı. Harika olmuş. Ellerine sağlık.
Nazlı: Afiyet olsun. Beğenmene sevindim.
Savaş: Bu makarnayı yiyip de beğenmeyecek insan yok bence.
Nazlı: Abartma istersen. O kadar da değil.
Savaş: Doğruları söylüyorum ben. Abartma falan yok. Neyse yemek için teşekkür ederim ama ben artık gitsem iyi olacak.
Nazlı: Peki.
Masadan kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Ben de peşinden gidiyordum. Montunu aldı askılıktan. Ayakkabılarını giydikten sonra tam kapıyı açmıştı ki büyük bir gök gürültüsü duyuldu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Hem de bardaktan boşalırcasına. O yine de bunu umursamayarak kapıdan çıkmaya yeltenmişti ki kolundan tuttum. Büyük bir şaşkınlıkla bana baktığında söyleyeceğim şeyleri kafamda tarttım. Yanlış anlar mıydı acaba beni? Yok canım! Neden yanlış anlasın ki? Bence yanlış anlamaz yani. Değil mi?
Savaş: Bir şey mi oldu Nazlı?
Nazlı: Ya Savaş. Ben sana bir şey söyleyeceğim ama yanlış anlama olur mu?
Savaş: Söyle.
Nazlı: Bu gece burada kalsan olur mu? Yani yağmur çok fena yağıyor. Ben senin gece gece bu yağmurda motor kullanmanı istemiyorum. Sen çok hızlı kullanıyorsun motoru. Kaza falan yaparsın Allah korusun! Bu gece kal işte burada. Olmaz mı?
Savaş: Hiç gerek yok aslında. Ben giderim eve. Bir şey olmaz.
Nazlı: Hayatta olmaz. İtirazın reddedilmiştir. Hadi çıkar ayakkabılarını. Montunu da as tekrardan.
Savaş: Ama Nazlı...
Nazlı: Savaş hadi dedim! İnadım inattır bilirsin!
Savaş pes ederek kapıyı kapattı. Ayakkabılarını çıkardı ve montunu da asarak salona geçti. Ben de masadaki kirli tabakları falan bulaşık makinesine dizip yanına geçtim. Diken üstünde oturuyordu adeta. Biraz daha kendini iyi hisseder belki diye film izlemeyi önerdim. Hemen kabul etti. Onu film seçmesi için salonda bırakırken ben de mısır patlatmak için mutfağa gittim. Mısırların hazır olmasını beklerken buzdolabından kolayı aldım ve bardaklara doldurdum. Birkaç dakika sonra mısırlar hazırdı. Büyük bir kaseye boşalttım bütün mısırı. Hepsini bir tepsiye koydum ve salona geçtim. Tepsidekileri salonda bulunan masaya dizdikten sonra Savaş filmi başlattı. Ekranda beliren "Evim Sensin" yazını görünce şoka uğradım. Ama bu film... Nasıl yani? Bunu da hatırlıyor olamaz herhalde. Tesadüfen seçmiştir filmi ya! Ben bunları düşünürken Savaş'ın nefesini kulağımın dibinde hissettim. Heyecandan nefes almayı unutmuştum resmen. Söylediği şeyi duyunca gözlerim doldu.
Savaş: Bu filmi hatırlıyor musun? Tam 3 yıl önce izlemiştik bu filmi. Gerçi ben bugün de yaptığım şeyi yapmıştım. Sen filmi izliyorken ben de seni izlemiştim. Senin bunu fark ettiğini sonradan anlamıştım. Çok güzeldin. Filmden de güzel. O yüzden filmi izlemek yerine seni izlemiştim zaten. Sen o gün bu filme girmek için çok ısrar etmiştin. Nedenini hatırlıyor musun?
Nazlı: E-evet. Adını çok beğenmiştim. Hem aşkı hem de hüznü barındıran bir cümleydi çünkü. Birini "Evim Sensin" diyecek kadar çok sevmek ne güzel bir duygu diye düşünmüştüm. Neyse filmi izleyelim mi? Ama bu kez izle olur mu?
Gülümseyerek "Olur." dedi. Bu sefer ikimiz de filmi izliyorduk. Ben o günden sonra defalarca bu filmi izlememe rağmen her seferinde ağlardım. Yine aynısı oluyordu. Yine ağlıyordum. Hiç tereddüt etmeden elini uzattı yanağıma. Sildi bütün gözyaşlarımı. O an içimden geleni yapmak istedim. Korkmadan, sonunu düşünmeden, pişmanlık duymadan... Başımı omzuna koydum, o da hemen omzuma koydu kolunu. Ben de beline sarıldım. Film çoktan bitmişti ama biz hala aynı şekildeydik. Kollarının arasından çıkmayı hiç istemesem de yapmak zorundaydım. Yavaşça kaldırdım başıma omzundan. Kolunu çekmek zorunda kaldı o da. Bana o kadar derin, o kadar anlamlı bakıyordu ki gözleri. O gözlerde kaybolmayı istedim. Sonsuza kadar kaybolmayı istedim hem de. Sessizliği o bozdu.
Savaş: Nazlı... Affet artık beni.
Nazlı: Savaş ben...
Savaş: Bak senden son bir şans istiyorum. Her şeyi düzeltebilmek için son bir şans istiyorum. Lütfen hayır deme. Bana tekrardan güvenmen çok zor biliyorum. Ama söylediklerime inan. Ben seni seviyorum. Zamanında sana yaşattıklarım için çok pişmanım. Binlerce kez özür dilerim. Ama unutalım geçmişi. Bembeyaz bir sayfa açalım. Mutlu olabiliriz. Hayır deme bana Nazlı. Düşüneceğim de, bana biraz zaman ver de ama hayır deme. Yalvarırım hayır deme. Ben yaşayamam. Eğer hayır dersen benim yaşamak için hiçbir sebebim kalmaz. Lütfen bana hayır deme. Lütfen.
Artık karşımda bana çaresizce bakan bir Savaş vardı. Vereceğim cevabı bekliyordu umutsuzca. Evet dememi zaten hiç beklemiyor gibiydi ama hayır dememi istemiyordu. Eğer hayır dersem gerçekten yıkılacak gibiydi. Gözlerime dikti gözlerini. Ben sustukça gözleri doluyordu. Acı vardı o gözlerde, pes etmişlik hakimdi kahverengi gözlerine. O pes etmek üzereydi ama ben hala susuyordum. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. O an konuşmak istedim. Ama hiçbir şey söyleyemedim. Ayağa kalktı yavaşça. Salondan çıktı ve montunu giydi. Ayakkabılarını giyerken son bir defa baktı bana. Bir şey dememi istiyordu. Hadi Nazlı yapabilirsin! Konuş artık. Tam kapıyı açıp çıkmıştı ki arkasından seslendim.
Nazlı: Savaş!
11.BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMA SENİ SEVİYORUM!
Romanceİzmir! Her şeyin başladığı şehir... Bir kadın var: Nazlı Çok kızgın, çok kırgın, çok öfkeli... "SENDEN NEFRET EDİYORUM!" Bir adam var: Savaş Çok üzgün, çok pişman, çok aşık... "AMA SENİ SEVİYORUM!" İzmir sen bu aşkın başladığı şehirsin. Söylesene se...