8. Bölüm Adrian

94 35 0
                                    

15.yy'ın Sonlarına Doğru

Adrian

Sürüklendiğim uçurumun kıyısındayım.

Hayatın merkezindeyim.

Sonsuzluğun sonundayım.

Küçük bir noktanın yarattığı başlangıcın sonundayım.

17. yaşındaki kendimi uzak bir köşeye oturmuş ağlarken görüyordum. Sırtını duvara yaslamış dizlerini karnına çekmiş, kollarını bacaklarına dolamış, başını dizlerine yaslamış kendimi. Kabarık eteğini iki yanından tutup bana yavaşça gelen bir kız. Kızıl, kahverengi saçlarını özenle topuz yapmıştı. Duvarın dibine, yanıma çöktü. Parmakları saçlarımın arasında daireler çizerken bir şeyler mırıldanıyordu. Biraz daha yaklaştım.

"Güneş. Ay, Hava, Ateş, Su, Toprak, Ruh, Gerçek."

Fısıldadığı şey buydu. Bir Nightfall'un temel bileşenleri.

Başımı kaldırarak yaşlı gözlerle ona baktım. Gözlerimdeki kahverengi bir an ateşe dönüştü. Kıpkırmızı bir ateş, harıl harıl yanan bir ateş... Gözlerimin rengi kırmızıdan önce turuncuya, sonra sarıya döndü. Gözlerimi kırpıştırıp ona yeniden baktığımı gördüm. Kızıla yakın koyu kahverengi gözlerimle.

Eliyle saçlarımı karıştırıp yanımdan kalktı. Dudaklarımın hareket ettiğini gördüm. Bir şey tekrarlıyordu.

"Güneş. Ay, Hava, Ateş, Su, Toprak, Ruh, Gerçek."

Bulunduğum tablo paramparça olurken zihnimi keskin bir acı kapladı. Hayatımın hatırlamadığım bütün kısımları hafızamı doldururken ruhumdan örümcek ağına benzeyen bir aura dışarı fırladı. Onun sesi kulaklarımı doldurdu.

------

Uzak bir yerden Beyaz Pelerinli, Adrian'ın kontrolünü kaybettiğinde 'Hayır' diye bağırdı.

Rönesans (Geçmişten kesit)

Bir yaz günüydü. Hava sıcak olmasına rağmen onu pek fazla rahatsız etmiyordu. Güneş parlıyor, bulutlar göz kamaştırıyordu. Her şey kusursuzdu. At arabası serindi. Yolculuk yaparken fazla sorun yaşamıyordu. Üzerindeki elbise onun güzel görünmesi içindi, rahat etmesi için değil.

Onun hayallerinde erkekler gibi pantolon giyebilmek vardı ama annesi ona her zaman "Saygın bir hanımefendi olursan gözlerinin rengini bile değiştirebilirsin." derdi. O yüzden saygın bir hanımefendi olmak istiyordu. Pantolon giyebilmek ve laciverte yakın mavi gözlerinin yerine kahverengi göz için. Çünkü karşısına çıkan herkes "Kumral tenine gözlerin çok yakışıyor." gibi şeyler diyorlardı. Oysa onun istediği dış güzelliğini değil iç güzelliğini seven birini bulmaktı. Bu yüzden gözlerinin rengini değiştirmek istiyordu. Böylelikle dış güzelliğine fazla önem verilmeyeceğini düşünüyordu. Annesinin söylediğinin mümkün olmadığını daha sonra öğrenecekti.

At arabası, iki taraftan da ağaçların gölgelediği toprak yolda sakince ilerliyordu. Hiç ses yoktu. Araba ilerledikçe iki taraftaki ağaçlarda sıklaşıyor, güneşi görünmez kılıyordu. Yol birden kararmaya başladı. Sanki güneşi bir şey kapatıyor, serin hava soğumaya başlıyordu. At arabasının perdelerini çektiğinde yolda alev saçan gözleri gördü. Birazdan hayatı değişecekti.

At arabası aniden durdu. Atların ürkmüş, korkmuş sesleri, nalların yere değen seslerine karışıyordu. Biri atları çözmüştü. Yola yeniden baktı. Karanlık halen daha merkezdi. O merkezi aydınlatan bir çift alev saçan göz vardı. Ne olduğu belli olmayan kırmızı gözlü şeyin etrafını birden kör edici bir ışık sardı. Gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Etrafı havayla sarıldı, suyla ıslandı, ateşle harlandı, toprakla buğulandı, ruhla hayat buldu. Beş element aurasını kaplamıştı. Karanlık ışığa tezat bir şekilde etrafında duruyordu.

*-*

Bana yaklaştığını görebiliyordum. Biçimsiz şey biçim kazanmaya başladı. Kızıl gözler yaklaştıkça göğsüm daha hızlı inip kalkmaya başlamıştı. Auranın altındaki kişiyi gördüğümde kalbimin durduğunu, taş kesildiğimi hissettim. Auranın altındaki tek aşkımdı. Adrian.

At arabasının kapısı hızlı bir şekilde açıldığında o tarafa döndüm. Kırmızı gözler oradaydı. Şimşek gibi saplanan sözleriyle...

"Güneş. Ay, Hava, Ateş, Su, Toprak, Ruh, Gerçek."

Onun Nightfall olup olmadığını öğrenmek için söylediğim sözler ruhuma saplandı. Arabanın içine girdi.

"Kader rüyalarımız da mı saklıydı?

Karanlık dudakların da mı gizliydi?

Mutlu olduğunu zannettiğin de mi üzgündün?

Dragon Meclisi seni öldürmem için görevlendirdi.

Diğerlerini öldürdüğüm gibi.

Karanlığın içinde gizlenen tutsaklarıma eklenmene az kaldı

Yerin altından gelenler, orada tutsak olmalıdır

Senin gibi."

Sözlerinin anlamını kavrayamıyordum.

Doğum Lekem!

Bu gerçek tüm çıplaklığıyla yüzüme vurulduğunda, kendimden hiç beklemediğim şeyi yaptım. Uzanıp dudaklarından öptüm. Gözleri bir saniyeliğine de olsa güzel kahverengi halini aldı. Sonra her şey saniyeler içinde oldu. Adrian'ın ruhu patladı. Arabanın içi komple kan olmuştu. Ruhunun bir parçası karnıma saplandığında acıyla yere oturdum. Ruhu dışarıya gitti.

*-*

Adrian

"Tanrım ben ne yaptım. Milyonlarca Nightfall' u ben öldürdüm."

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin