Bölüm 20-Kıyamet Operası(1)

2.1K 168 7
                                    

Multimedya: Mesita-The Villain
++++

"Anlaştık." dedim sakin kalmaya çalışarak.
Mist ince dudaklarına yayılan gülümsemesini silmeden sohbetimizi bitirmek için son bir kaç kelime sarf etti,"Harikasın Claire. Şu andan itibaren B.E.Y.B'nin üyelerinden birisin. Umarım şehirde zaman geçirirken aklından bunu çıkarmazsın. Yani bir şeyler bulursan hemen Neo'yla iletişime geç,bunu yaparsın değil mi?"
Hayır cevabından o kadar uzaktaydım ki.
"Evet." dedim dişlerimi sıkarak.
Sonra arkamı dönüp gitmek için kapıya yöneldim. Ardından topuğumun üstünde döndüm,"Eğer anlaşmamızı bozarsam ne olacak?" dedim.
Mist kaşlarını sorumu anlamamışcasına çattı,"Böyle bir niyetinin olmamasını umarım. Ama diyelim ki oldu,kan için kaynak olarak seni kullanırız,en uzun süre orada kalıp vücuduna oradaki ilaçları alan kişisin.Bir... Tedavi bulunabilir. Bozulmayı durduracak bir şey. Ayrıca aptal değilim. Romanov'u korumaya çalışıyorsun. Burada da bir yargılama sistemimiz var ve karşılaşmak istemeyeceğin türde. Yeterince açık oldu sanırım." dedi.
Başımı sallayıp sanki beni öldürmekle tehdit etmemiş gibi yaptım ve ofisten çıktım.
"Sakin olacağım. Sakin olacağım. Sakin olaca--" diye söylenmeye başlayıp Mist'in etki alanından olabildiğince uzaklaşmaya çalışıyordum.
Verdiğim sözlerin kısa sürede oluşan bu durumlarla beraber çevreme yaratacağı etkiyi düşünmeliydim.
Ve kesinlikle Togram'ı daha iyi incelemeliydim yoksa sorunu tam olarak göremezdim. Ve bir şekilde Raven'dan habersiz bir anlaşma yapıp onu korumaya çalışmıştım,bu Ekstralar için zaman kazanmak anlamına geliyordu. Yoksa şehri nasıl koruyacaktık? Ya da Mist bana blöf mü yapıyordu? Veya bizlerde mi bozulacaktık? İşte o kısmı şehre dönersem öğrenecektim. Ama her ne kadar kendime itiraf etmek istemesem de korkudan titremeye başlamıştım.

"Claire!" diye bağırdı birisi.
Sesin nereden geldiğini anlayamadım ve aptal aptal çevreme bakmaya devam ettim. Sesi kafamda mı duyuyordum yoksa?
Aynı ses ikinci kez bağırdı,"Buradayız! Hey!"
Rose ve Raven. Sabah olanları düşününce gerildiğimi hissettim ama bu gerginlik yüzüme yansımıyordu elbette.
İkisi yanıma gelirken ne diyeceğimi düşündüm. Özür dilemeliydim. Ama Mist'le olan konuşmayı nasıl açıklayacaktım? İşte o kısım muamma durumundaydı. Ve anlaşma Raven'ı içeriyordu. Hatta... hatta beş dakika sonra anlayacağım haliyle,River'a da ucu dokunabilirdi. Aklım neredeydi benim? Gerçekten de anlaşmaya uyabilecek miydim?
Ayrıca aptal değilim. Romanov'u korumaya çalışıyorsun. Burada da bir yargılama sistemimiz var ve karşılaşmak istemezsin.
Mist'in berrak sesi beynimi bir ok gibi delip geçiyordu.
Hayır. Bu kez korkmak yok. Gerçekleri öğreneceğim. Başarabilirim.
"Seni arıyorduk."
"Ne?" dedim yanlışlıkla. Ardından da düzelttim,"Beni mi arıyordunuz?"
"Evet..." dedi Rose. Sanki bir şeyler daha söyleyecekmiş gibi oldu fakat cümlesini öylece yarıda kesti.
Raven'a baktım fakat bakışlarını kaçırdı.
"Ben...Sabahki halim için özür dilerim. İstemeden olan bir şeydi. Gerçekten üzgünüm." dedim, ikisine de bakıyordum.
Rose eldivenli elini omzuma koyup hafifçe sıktı,"Sorun değil. Gerçekten sorun değil. Ne düşündüğünü anlıyorum." dedi ve hafifçe omuz silkerek Raven'a baktı.
Ne düşündüğümü bilsen beni anında elektrikle çarpardın,yine de ona bildiğinin doğru olduğunu hissettirecektim. Bugünden itibaren misyonum Mist'in ard arda anlatıp durduğu felaket senoryalarının gerçekliğini görmekti. Ve eğer hayatımı geri alabilme şansı yakalarsam,küçücük bir kısmı olsa bile olsa bunu elde edersem, benliğime kavuştuğuma sevinirdim. Hep bir kısmı eksik kalacak olsa da.
"Öyle." dedi Raven samimi bir sesle. Demek ki bana kızgın değildi,devam etti,"Yani evet. Projenin amacını öğrenmek istiyorsun. O zaman bu işte birlik olacağız çünkü aşağıda konuşulanlara bakılırsa şehirde işler fena halde karışmış. Seni tek bırakırsak bu doğru olmaz."
"O zaman siz de benim gibi bir şeyleri öğrenmek istiyorsunuz." dedim, ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.
Kısa bir sessizlik oldu.
"Yoksa istemiyor musunuz?" dedim kaşlarımı çatarak. Yüzüm dehşet ifadesiyle şekillendi. Başımıza gelen her şeyi kabullenecek miydik?
Raven boğazını temizleyip bir kaç adım yaklaştı,"Elbette... Bazı soruların cevapları alınmalı Claire." dedi ardından da kulağıma doğru eğildi fısıldayarak,"Yanlış soruları sormamak şartıyla."
Geri çekildi. Tepkimi ortaya koyabilmem için bekledi.
Sonra uzayıp giden zamanı kesiverdim,"O zaman bu işte birlikte miyiz?" diye sordum.
Rose anında başını olumlu anlamda salladı. Raven'la gözgöze geldik.
Gerçekten de boş bakmasına rağmen sesi o kadar duyguluydu ki sanki biri onun için dublaj yapıyor gibi görünüyordu.
"Öyleyiz. Ama yapacağımız en küçük hata bizi öldürtür,biliyorsun." diyerek uyardı beni.
Nefes verirken sorumluluğu bana yüklediklerinin farkındaydım. Elbette bana yüklenecekti çünkü sürekli bir şeyin arayışında olan kişi bendim.Gerçek beni öğrenebilme uğruna,projenin amacını öğrenebilme uğruna her şeyi yapacaktım.
"Biliyorum Raven." dedim sakin bir sesle.
Sakinliğim onu korkutmuş olmalıydı,"Peki... Tamam." dedi yavaş yavaş.
Bugün çok fazla,tutamayacağım söz vermiştim. Kafam patlayacaktı,az sonra bum! diye. Çok az kaldığını hissedebiliyordum.
"Nerden başlamalıyız?" dedi Rose.
"Şehre döneceğiz,görmemiz gereken bir şey var." dedim. Gerçekten de Mist'in bahsettiği şu bir belirip bir kaybolan insanları gözümle görmek zorundaydım. Daha doğrusu nasıl bir tehdit olduklarını gözümle görmek zorundaydım.
"Neymiş o?" dedi Raven.
"Gün sayan insanlar." dedim.
İkisi aynı anda,"Gün sayan insanlar mı?" dedi.
Eğer bir komedi filminde olsaydık yüzlerinin aldığı şaşkınlık ifadesine uzun süre gülebilirdim.
Başımı sallayarak onayladım.
"Bu kötü bir şaka mıydı yoksa?" dedi Raven.
"Öyle olmasını umalım." dedim.
Rose bana tuhaf bir bakış attıktan sonra konuştu,"Üçümüz de bu akşamdan itibaren gece devriyelerine başlıyoruz. Yani şey... Misty ne demişti Raven?" diye sordu.
Demek Misty sizi de bulmuş,ne kadar güzel.
"Ah,evet. Şehrin sınırında duran bir çember varmış yani bizim gibileri oraya yerleştirmişler ki şehre girenleri engelleyebilelim. Toplam iki yüz elli kişiymişiz. Ve bizim duracağımız nokta İstasyon denen yerin tam karşısıymış." dedi Raven.
Tüm bu söyledikleri kulaklarımdan beynime ulaşmadan geri sekiyordu. Bu durumu onlara nasıl açıklayacaktım?
Ve daha da önemlisi bu geceden itibaren onlarla karşılaşma ihtimalim başlıyordu.
Merakıma yenilip sordum,"İstasyon ne?"
"Şehirde haberleşmeyi sağlayan tek şey. Şimdi asıl şeyi planlamalıyız." dedi Rose.
Birlikte Merkez'den sokağa çıkıp kalabalığa karıştık ve doğru dürüst fikir bulana kadar sessiz kalıp düşünmek konusunda anlaştık.
Planlar... Planlar,Proje Ivy hakkında nasıl daha detaylı bilgi sahibi olabileceğimizi içeriyordu.
Ne kadar basit ifade edilebilse de bunu gerçekleştirmek için en ufak fikre sahip değildik.
Bu yüzden yürüyüşümüz boyunca ben konuşana kadar çıt bile çıkmamıştı.
Büyük,yeşil renkte bir binanın önünde durduk. Sağ tarafta boş bir bank görmüştük ve biraz soluklanmak için oturmaya karar verdik. Kalabalığın önümüzden hızla akıp gitmesini izlemeye başladım.
Bu insanların hepsi salgından kurtulduklarını ve yeni bir düzen içerisinde yaşayacaklarını hayal etmişti. Nedendir bilinmez ben buna inanmıyordum. Her şeyin baştan inşa edilmesi zordu,çocukların gidecek bir okulu ya da bir öğretmenleri yoktu.
"Bir şey söyleyeceğim ama öncelikle Merkez'in bize ne iş verdiğini tekrar anlatın." dedim sakince.
Raven elini saçlarının arasından geçirdi,"Geceleri şehirde tuhaf şeyler olduğunu söylediler. Yani bir görünüp bir kaybolan insanlar. Ha bir de senin dediğin gibi gün sayıp duran şeyler varmış. Biz de onları yakalayıp amaçlarını öğrenecekmişiz. Çünkü zaten bu hâle gelme nedenimiz buymuş."
"Bize görev veren kişi Mist adında bir adamdı. Ve bir gruba da katılmamızı istedi. Sen katılmışsın. Adı B.E.Y.B." dedi Rose.
Başımla onayladım. Kelimeler ağzımdan çıkacakları yolu şaşırmış oldukları için konuşamıyordum.
Ne yapacaktım? Raven'a güvenmeye devam edip proje hakkında öğrenebildiğim her şeyi öğrenecek miydim? Yoksa tek bir kelime etmeden onlarla devam mı etmeliydim?

Derin bir nefes aldım,"Size söylemem gereken bir şey var."
Bana kızmayın. Doğru yolu gösterin. Çünkü buna ihtiyacımız var,dedim kendime.
"Nedir?" diye sordu Raven.
Rose'da merakla gözlerle bana bakıyordu.
Tam ağzımı açıp,"Mist bana..." diye başlayacakken hiç olmayacak bir şey gerçekleşti. Daha doğrusu olmaması gereken oldu.

Yüksek sesli,cızırtılı ve bir o kadar da korkutucu bir ses yayıldı çevreye. Ses herkesi elleriyle kulaklarını kapatmaya zorlayıp yere serdi. Can yakan,duyuları körleştiren bir sesti bu. Kulaklarımı zaten yeterince acıttığı yetmezmiş gibi derimin yüzüldüğünü sanmama neden olacak güçlükte bir halisünasyona uğratıyordu tüm bedenimi. Sanki görünmez eller tırnaklarıyla derimi kazıyor,kazıyor,kazıyordu. Ve her bir et parçasını kağıt yırtar gibi kolaylıkla söküp atıyordu.

Acıyla bağırmaya başlamamdan önce onları gördüm. Başka kim gördü bilmiyordum ama neler olacağını görmek istediğim için canımın yanmasını dişimi sıkarak azaltmaya çalışıyordum.
Sanki Tanrı'nın gönderdiği bir şey gibiydiler. Birden her yerde belirmişlerdi. Hepsi renkli birer ışıkla aydınlatılmış gibi gökkuşağı rengindeydi. Ve gerçek değillerdi.
Görünüşleri,görüntüleri titriyordu. Tıpkı yayını bozulmuş bir televizyon ekranı gibiydiler.
Hepsi aynı hareketi yapıyor,aynı şeyi söylüyordu. Ses kadın-erkek karışıktı ve bir operaya benziyordu. Acı operasına.
İkinci bir kıyamet operasına.

"Teslim olun."
"Şu anki acıyı gerçeğe çevireceğiz."
"Sizin için geliyoruz."
"SON ON GÜN."

****
Merhabalar! Uzun bir aradan sonra sonunda bölümü yayınlayabildim. İnanın okul çok fena zamanımı alıyor.
Bu bölüm yaklaşan Final bölümü nedeniyle biraz kısa ve anlamasız oldu gibi ama yinede bu şekilde bitmeliydi. Çünkü olayların artık sona bağlanması gerektiği için bu bir nevi bir ara bölümdü yani geçiş bölümü.
Bu arada final 30. bölümle olacak yani bu geriye sadece 10 bölüm kaldı demek oluyor. Bakalım olayları nasıl sonlandıracağım?
İşte bunu düşünmekteyim şu sıralar.
Umarım bölüm çok ta kötü olmamıştır.
Her neyse fazla uzattım,yeni bölümde görüşmek üzere!

Proje Ivy (Güncellenmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin