"Onu geri getirebilirim." diye önerdi adam. Cümlesini kendinden emin biçimde söylemişti.
"Bu işi başka bir yöne çekmek istemiyorum." dedi Raven cevap olarak. Ona söylenen şey,teklif edilen şey,tehlikeli ve gereksizdi. Ayrıca ne olacağını öğrenmelerine az kalmışken bu... Bir tür ölüm fermanını imzalamaya benziyordu.
Raven başını olumsuz anlamında iki yana salladı,"Bunu yaparsan eğer insanlar bizi hedef alacaklar."
"Dışardakiler mi?"
"Hayır. Buradakiler."
"O zaman şimdi ne yapacağız?"
"Çok az kaldı. Bekleyeceğiz."
Adam kaşlarını çatarak Raven'a bakıyordu,"Eli ne hale gelmiş farkında mısın?"
Raven cevap verirken çok rahattı,"Görüyorum elbette. Şimdi çıkış biletini aldı,geliyor."####
"İyi olduğuna eminsin değil mi?"
"Tekrar söylüyorum Rose,iyiyim. Bu kadar üstüme düşmen korkutucu olmaya başladı."Rose sırıtarak bana bakarken yatağımın ucunda oturuyordu. Son yirmi dakikadır bulunduğum odada ben dahil olmak üzere dört kişi vardı.
Mist adeta üstüne yapıştırılmış takım elbisesiyle camın kenarına dirseklerini dayamış beni süzmeye devam ediyordu. Anladığım kadarıyla konuşmak için doğru zamanı kolluyordu.
River da ona verilen yeni kıyafetlerini giymiş,eline tutuşturulmuş oldukça eski bir kitabı-Harry Potter ve Felsefe Taşı- okumakla görevlendirilmişe benziyordu. Ama o ne yaptığımı gördüğü için okuduğu kitabı ne kadar anladığından şüpheliydim.Ne yaptığımı açıklamaya gelecek olursam...
Bayılmadan önce Raven'ın abisine doğru koşup tam olarak anlamadığım bir şekilde onu yakalarım zannetmiştim.
Evet... Ne düşündüğünüzü tahmin edebiliyorum. Zaten zeki biriyim demiyorum ama o kadar kızgınlık beni ateşlemişti.Onu elimin arasına alıp her şeyi bitirebileceğim bir araç gibi gördüm. Evet aptalca bir hareketti.
Bunu yaptıktan sonra da bedenimi çarpan tuhaf enerji yüzünden bayıldım. Anlatması basit olsa da verdiği acı berbattı.Ellerimi hissedemiyordum,göğüs kafesim de karıncalanmış gibiydi. Sanki içimde titreyen bir makine taşıyordum.
İğrenç bir histi."Hey,en azından eskisi gibi kötü değiliz. Ama çok sevinme sana annelik falan yapacak değilim." dedi Rose kendine özgü konuşma biçimiyle.
İçimden gülümsemek geldi,"Lütfen Rose. Bunu çok istemiştim!Tüh ya." dedim alaycı bir sesle ve ofladım.Sonra ikimiz de kahkaha atmaya başladık. Bu küçük eğlencemiz odadaki gerginliği siliyordu ama elbette Mist her zamanki gibi bu durumu bozacaktı.
Mist boğazını temizlemeye başlayacak gibi oldu ağzından sesli bir küfür çıktı; siktir.Ve sonra bu kez daha az iğrenç biçimde Misty'i içinden çıkardı(doğru tanım bu olmayabilir),Misty Mist'in tam yanında yerini alırken mutlu görünüyordu. Beni görünce tuhaf tuhaf baktı,"Aman Tanrım Mist,bana Claire iyi demiştin! Yine ne boklar yedin sen?" dedi.
Açıkçası Misty neden beni Mist'ten daha çok seviyordu anlamıyordum. Belki de ikisinin birbirinin tersi olmasıyla alakalıydı. Bilmiyordum.
"Kelimelerine dikkat et. Bana ihtiyacın var." dedi Mist kaşlarını çatarak.
Misty omuz silkip ona dik dik baktı.Rose kıza gözlerini devirerek baktı,"Bu iğrenç dönüşümü bir daha görürsem seni ellerimle elektriğe boğacağım Mist." dedi.
Mist pis bir sırıtmayla asker selamı verdi,"Emredersin Rose!" diye seslendi ona.Rose tekrar gözlerini devirdi ve bana baktı. Neşemizin bozulmasından hoşlanmadığı belliydi.
"Sorun yok Misty artık iyiyim. Zaten öylece koşmam benim suçumdu." diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.
O anda Mist çok yanlış bir şey konuşmuşum gibi korkulu gözlerle ellerime baktı.
Yattığım yatakta üstüme örtülen yumuşak,pamuklu koyu gri renkteki örtünün üstünde bir elime derime iğneyle bağlanmış bir kablo vücuduma beni iyi yapacak bir şeyi gönderiyordu, diğer boş elim ise morarmış,kırmızı renkli damara benzeyen lekelerle nerdeyse dirseğime kadar hissiz,şişik haliyle öylece duruyordu.
Sanırım sorun Misty'nin elimi görmesiydi.
Olayı uzatmamak adına hemen sordum,"Sorun ne Misty?"
Ah,söylemeyi unuttum. Gücümü de kaybetmiştim. Ne kadar klişe değil mi?
"Sen... Sen..." diye kekelemeye başladı.
Mist birden bağırmaya başladı,"Misty pek iyi değil. Şu günlerde biraz senkronize sorunu yaşıyoruz. Dışarı çıkalım mı Misty?" dedi ve kızın arkasına geçip omuzlarını kavrayıp sıktı.
"Hayır!" diye cevapladı Misty.
Sonra korku dolu bir yüzle yanıma yaklaşıp boştaki elime baktı,"Bunu yapmamalıydın. Ona dokunmaman gerekirdi Claire."
Ona olayın hepsini anlatmamıştım. Öyleyse bunu nasıl bilebiliyordu?
"Misty,gidiyorsun. Şimdi." diye kükredi Mist ve odanın kapısını açtı. Misty gözleri dolmuş biçimde son kez bana baktı,bakışlarında çok fazla gerçek ve tanıdıklık vardı ve bu beni tuhaf hissettirmişti,"Lütfen yaptığın şeyi tekrar etme." dedi.
Sonra arkasını dönerek çıkıp gitti.
Mist sinirden kıpkırmızı kesilmişti ama neye kızdığınını anlamadığım için bön bön bakıyordum.
"Bir şey açıklayacak mısın yoksa yine bir şey bilmiyormuşsun gibi mi yapmalıyım?"
Bu cümle benim ağzımdan çıkmıştı ve sesimi duyduğumda bile nasıl böyle konuştuğuma şaşırmıştım.
Keşke daha çok böyle konuşabilseydim.
"Bizi bir dakika yalnız bırakır mısınız?" dedi Rose'a bakarak.
Bir anda nasıl da kibarlaşıyordu öyle. İnanılmazdı.
Rose durumun ciddiyetini anlamış olacak ki,hemen ayaklandı. River'ın yanına giderek elini tuttu ve odadan çıktılar. River giderken bir saniyeliğine bana baktı. Sanki bir şey diyecekti ama artık çok geçti.Mist arkalarından kapıyı kapatıp kitledi ve gelip yatağıma oturdu.
"Artık oyalanmaya gerek yok Claire. Şu anda neyin ne olduğunu anlama vaktin geldi. Çünkü dün yaptığın hareket çok yeniydi ve olmaması gerekirdi." dedi Mist gri gözlerini birer silah gibi üstüme doğrultmuştu.
"Bu ne demek?" dedim sadece.
"Eddy Romanov sana uyanmanı söylediğinde bunu yapman gerekirdi oysa sen ona doğru koştun. Neden?" dedi Mist yüzüne oturan sert ifadeyle.
"Neden bahsettiğini anlamıyorum,uyanmak ne anlama geliyor?" diye sordum.
"Gerçekten de bu işte ustasın Claire. Ama... Artık bu işe bir son vermen gerekiyor." dedi.
"Ne dediğini anlamıyorum! Hiçbir şey bilmiyorum!" diye bağırdım en sonunda.İçimden bir ses güçlü bir şekilde bağırmaya başlıyordu: BUNLAR GERÇEK DEĞİL. BUNLAR GERÇEK DEĞİL.
O sesi bastırmak ve saçmaladığını söylemek istiyordum ama olay daha da ilginçleşmeye başladı.
Mist birden bire, hatta takip edemediğim bir hızla belinden bir silah çıkarıp yüzüme doğrulttu.Anlık şokla birlikte gelen korkum ayağa kalkmamı emretse de kalkamıyordum. Olduğum yere yapıştırılmış gibi öylece gerginliğimin içinde yüzüyordum.
"Beni öldüremezsin." diyebildim çünkü haklıydım. Mist beni öldürürse ortada doğru dürüst kalan Ekstra sayısı en fazla elli olacaktı. Ve halkı kurtaracak şey ortadan kalkmış olacaktı.
"Elbette öldüremem." dedi Mist oflayarak.
Ne yapmaya çalışıyordu anlamıyordum. Bir şey bildiğimi mi düşünüyordu?
Beni korkutmak mı istiyordu?
"Ama bunu şu an yapmak zorundayım."
"Hayır değilsin. Lütfen... Neden bunu yapıyorsun?"
"Claire, Raven senin ne yapmaya çalıştığını anlamaya uğraşıyor. Anlamıyor musun? Şu ana kadar olan her şey kafanda oluyor. Olayları başa sardın."
Bana deli mi demek istiyordu?"Anlamıyorum Mist. Gerçekten anlayamıyorum. Lütfen..." dedim yalvarırcasına.
"Korkma Claire bunu sana yardım etmek için yapıyorum. Bana güven tamam mı?"
Titremeye başlarken hala ne demek istediğini anlamıyordum. Eğer her şey kafamda oluyorsa neden bitiremiyordum öyleyse?
Raven ne yapacağımı anlamamış olabilir mi? Masum insanları korumaya çalışıyorduk işte.
"Hayır,hayır,hayır. Lütfen. Lütfen." dedim artık açıkça yalvarıyordum.
Bir dakikalığına durdum. Gerçekten de tüm bunlar kafamda oluyorsa,elimin acısı gerçek hissettirmemeliydi. Fakat ya kendimi buna inandırdığım için acıyı hissedebiliyorsam?
Sanırım son kez neler olduğunu sorgulayacaktım.Alnıma dayanan silahın namlusu ve Mist'in sert bakan gözleri...
Sakin kalamıyordum,beni vuracaktı. Beni vuracaktı,beni vuracaktı.
Ölecektim.
Bitmiş halde ve nedenini öğrenemeden ölecektim.
"Yapma." diye bağırsam,eline uzanmaya çalışsam da son duyduğum ses patlayan silahın sesi ve son gördüğüm yüz Mist'in yüzü oldu.****
Ölüm böyle bir şey olmamalıydı.
Çünkü bir şey hissetmiyordum.
Tek hissettiğim şey, kulaklarımda ve gözlerimde tuhaf bir baskı ve keskin bir acıydı. Belki de böyle hissetmem gerekiyordu.
Peki şimdi ne olacaktı? Gerçekten de her şey sonlanmış olabilir miydi?
Hayır.
Ah,hayır.
Sanırım henüz değil.
Henüz değil.
Daha ölmek için sıra var.Nefes alabiliyordum. İnanılmazdı. Bu, yeniden doğmakla,ölümden dönmenin birleşebileceği küçük noktaydı.
Oksijeni hissesiyordum. Tüm vücudum hayatla doluydu. Ellerim yattığım zemini tanımaya çalışırcasına hareket ediyordu.
Gözlerimi açmak için doğru zaman mıydı?
Biri elimi kavradığında ürperti bedenimi sarıp sarmaladı ve her bir hücrem yaşadığımı bağırırcasına beni cesaretlendiriyordu.
Uyan! Uyan!Gözlerimi araladığımda önce bembeyaz bir ışık kör etmeye yemin etmiş gibi görüşümü yaktı. Ardından da gerçek bir acı dalgası hissettim. Birisi beni ordan oraya savurup üstümde türlü işkenceler yapmış gibi hissediyordum.
Ama sadece gözümü açmaya odaklanmıştım.
Elimi gördüğümde üstüne onu tutan başka bir el vardı. Elim yaralı değildi,tenim tertemiz ve lekesizdi. Elimi tutan el ince parmaklı beyaz tenliydi. Ve soğuktu.
Uyandığımı fark etmiş olacak ki,parmaklarımı sıktı.
Ve ağzından tek bir kelime çıktı.
"Eve hoş geldiniz Bayan Romanov." dedi.
Bayan Romanov mu?
Hayır.
Sadece hayır.
Bu olmuş olamaz.
Evet,o sesin sahibini çok iyi tanıyordum. Çok iyi biliyordum.
Ve bildiğim bir şey daha vardı.
Bir daha asla Togram'e geri dönemeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proje Ivy (Güncellenmeyecek)
Science FictionProje Ivy,kıyameti başlatan salgının yarattığı yıkıcı etkiyi azaltması ve yeni bir toplum düzeni kurulması amaçlanan bir projedir. Ve bu projenin en değerlileri Ekstra adındaki seçilmiş kişilerdir. Ekstralar üstün güçleriyle yeni kurulan şehir Togra...