Bölüm 5-Yemek

3.3K 307 17
                                    

Bu salgında ilk ölen kişi,başkanımızdı. Ölmüş olduğunu,hatta düzenlenen bir haftalık yas tutmayı adamın hiç eskimeyen yüzüne bakınca hatırlamıştım.
James Calibren.
O günlerde,korkunun filizlemesini bırakın,başkanın bir suikaste kurban edildiği bile söylenmişti. Asıl şaşırtıcı olan,eğer ölmediyse bile nasıl halkını kandırabilmişti?
"Raven." diye fısıldadım.
Başını eğerek kulağını yaklaştırdı,"Sorun ne?"
"Bu bizim başkanımız. Ölmüştü,hatırlamıyor musun?"diye sordum sakin olmaya çalışarak. Bu olamazdı. İnanmak istemiyordum,kafamdaki gerçekliğe tutunmak zorundaydım.
"Ben Batı'dan geldim Claire,bizim başkanımız halk tarafından linç edilerek öldürüldü. Ve şey...eğer ölmemişse buna sevinmelisin." dedi Raven,sesi saçlarımı hareket ettiriyordu.
Sevinmeli miydim?
Başkan konuşmasını sürdürmeden önce boynundan sarkan kocaman süslü kolyesini düzeltti,ardından da teker teker herkesi süzdü. Ne diyecekti? Ölmediğini nasıl açıklayacaktı?
"Güney'den gelenleriniz benim öldüğümü düşünüyor olmalı. Hatta bazılarınız sevinmiş bile olabilir. Fakat yaşamak için kana ihtiyacım yok."
Sessizlik devam ettiği için duyulan tek ses başkanın kahkahasıydı.
Raven kollarını göğsünde birleştirerek ciddi bir şekilde dinliyordu. Batı'dan gelmesi onun korunaklı,teknoloji dolu bir cam fanustan çıkıp felaketin ortasına düşmüş olması demekti. Belki de bu yüzden Asker Raven olmuştu. Batı'da yaşayanlar genelde dinamik insanlardı,televizyonlarda gösterilen tüm o icatlar ve tabii ki Küre,onların icadıydı. Başkanlarını linç ederek öldürmüşlerdi fakat eğitimli bir halktı onlar.
Başkanın kurduğu cümle mantıksal olarak yanlış olsa bile,Raven adamın üstüne atlayıp onu dövecek gibi atakta duruyordu. Neye sinirlenmişti? Bildiği bir şey mi vardı?
Gözlerindeki hayal kırıklığı fark edilmeyecek gibi değildi.
"Buraya sizin meşhur salgın için birer umut olduğunuzu yada tedavi denilen şey için sizleri ilaçlarla öldüreceğimizi söylemek için gelmedim." Dedi Başkan.
Başıma binlerce iğne saplanmış gibi hissettim. Buraya gelme amacımız tedavi bulmak değil miydi? Midem kasıldı,kollarımı sıkı sıkı bastırdım.
Daha kötüsü ne? dedim kendime.
"Sizler yeni bir toplumun yeni kaynakları olacaksınız. Sizleri en güçlü,en zengin ve en dengeli nesil yapacağız. Proje Ivy'nin asıl amacı da bu. Arkamızda kalan Eski Dünya'yı bırakmak."
Başkan ellerini çırptığında ışıklar birden söndü,duvardaki sarmaşık işlemeleri yavaş yavaş parıldamaya başladı. Kalabalıktan hayret dolu sesler çıkıyordu,tıpkı bir sirk gösterisini andırıyordu.
Buradaki insanlardan yeni bir toplum oluşturmak...Saçmalıktı.
Ne isterlerse yapmak zorunda olduğumuzun yüzümüze vurulması küçük düşürücüydü. Yardıma muhtaçtık,korkmuştuk ve en kötüsü de şaşırmıştık,birileri kaostan yeni bir düzen kurmaya çalışıyordu fakat arkadaşlarımız,ailelerimiz,sevdiğimiz her şey ölmüştü. Çünkü ne kadar acı gelse de artık ölümü kabullenmişlerdi onlar.
"Bizler...bu proje sayesinde yardıma ihtiyacı olanları kurtaracağız." Dedi Başkan arkasında yavaş yavaş beliren görüntülerle birlikte.
Kolunda-daha doğrusu derisinin altında- kıvrımlı çizgiler olan zayıfça bir adam görüyorduk,adam yumruğunu sıktıkça derisi parıldıyor,gözle görülebilecek kadar yoğun bir enerji saçıyordu çevresine.
"Bazılarınızı buna dönüştüreceğiz. Birer kahramana ve yeni bir topluma." diye devam etti Başkan. Gözlerinde tuhaf bir şey vardı,bir istek gibi değil de emir gibiydi bakışları.
"Canavar." dedi Raven iğrenen bir suratla bana yandan bir bakış atarak. Yavaşça başımı sallamakla yetindim. Korkunç görünmese de,sıradanlığın sınırlarını zorlamak normal geliyordu.
Ama nasıl mümkün olabiliyordu?
Görüntü silinirken,bu kez Başkan coşkuyla bağırıyordu,"Size verilen meslekler toplum içindeki statünüz içindi. Aranızda özel olan bir grup,biraz önceki bu müthiş şeye dönüşecek."
Ardından sesin bedenime çarpıp dalgalanarak dağılmasını hissettim.
"Ekstralar."
Hayırhayırhayır.
"Ucuz bir film senaryosu gibi,her zaman farklı birileri vardır. İnanılmaz." Dedi Raven. Öfkeyle yere bakıyordu,ona baktıkça kendime sakin kalmamı söylüyordum.
Bir şey olmayacak. Sakinleş.
"Her şeyi açıklığa kavuşturduğumuza göre beni takip edin,sizler için bir yemek organizasyonu düzenliyoruz." Dedi Başkan neşeli bir sesle.
Kürsüsünden inerken parmaklarını şıklattı ve bize sırtı dönükken önündeki kocaman duvarlar sihirli birer kapı gibi iki yana doğru kaymaya başladı.
Ayak sesleri arasında başkanın açtığı kapıların,bembeyaz bir ışığa ve hemen burnumu esir alan güzel,temiz bir çiçek kokusuna açıldığını anlıyordum.
Birden fazla fısıldaşma giderek gürültüye dönüşürken,fırsatımı bulup Raven'a sordum,"Sen ne zamandır...?"
"Senden altı hafta önce getirildim. Batı'dan olduğum için bana kısa süreliğine askerlik görevi verdiler." diye cevapladı Raven,ses tonu yüz ifadesine oranla anormal şekilde sakindi.
"Peki bu şeye alındığını nasıl öğrendin?" dedim. Biraz yanına yaklaşma ihtiyacı hissetmiştim,aramızdaki boy farkı yürürken ona yetişmeme engel olacak cinstendi.
"Güney'den de birinin alınacağını söyledikleri gün. Yani bugün." dedi.
Biraz duraksayıp devam etti,"Dosyanı gördüğümde Güney'de tüm o şeyden kurtulmuş bir kızın varlığı...bilmiyorum galiba iyi anlaşacağız Claire."
Cümlesinin yarısına kadar kendinden emin konuşurken,sonunda iyi anlaşacağımızı söylemesi tuhaftı. Dosyayla kast ettiği şey,kişisel bilgilerimse,bu hoşuma gitmemişti.
"Nasıl oldu da Küre'den çıktın?" diye sordum. Aslında bu Batılı birine söylenebilecek en kaba cümleydi,onları daha üstün yapan şeyin çökmesi küçük düşürücüydü.
"Ben...ee...senin gibi gönderildim desek daha doğru."
Başkan Calibren'in gösterdiği görüntüdeki adamda her ne varsa,Batı'dan gelen sert bir duruşu vardı. Raven buraya o şeye ulaşmak için gelmiş olabilir miydi? Belki de ailesi bunu istemişti.
"Ailen bunu istiyor muydu?" dedim.
Batı'da aileler gizli bir projeye çocuklarını kaydettiriyorlar mıydı? Raven'ın kişisel bilgilerinin tıpkı benim gibi eline tutuşturulduğunu hayal etmeye çalıştım,yine yüzünde o masun ifadeyle öylece başına geleni mi kabullenmişti?
Proje Ivy bir kıyamet sonrası B planıydı.
Beklenen kıyamet çok erken geldi, tüm o yok olma teorilerini geride bırakan salgın her yerdeyken,ellerinde kalan parçaları toplamış olmalıydılar. Bizler.
"İstemişlerdi. Ama seni temin ederim,proje Başkan'nın konuşmasındaki süslü kelimelerden çok daha fazlası." dedi.
Sonra,onun gibi bir erkekten bir daha asla duyamayacağım bir sözcük çıktı dudaklarından.
"Korkuyorum."
Arkamdaki biri sertçe bana çarptığında Raven'a cevap verme şansım gitmişti.
Yemeklerle dolu- umarım yemektir--paketlenmiş renkli jeller- uzun bir masa ve herkese yetecek kadar sarmaşık desenleri olan sandalyelerle süslü bir görüntü çiziyordu.
Başkan en başta oturmuş,herkesin yerine oturmasını bekliyordu.
Raven'ın kolunu tutup onu durdurdum ve sonunda yan yana oturduk. Başkan'a uzaktık ve bu durumda,ne kadar uzaksak o kadar iyiydi.
Önümüzdeki tabaklar düz,dövülmüş metalden yapılmaydı. İçinde paketlenmiş jeller vardı,diziliş sırasına göre yiyecek olmalıydık. Ortada duran bulanık renkli paketin üstünde mantar çorbası yazıyordu,sağ tarafımda duran pembe renkli olanda ise frambuazlı kek yazıyordu. Tekrar sessizlik olduğunda Başkan'ın başlamasını bekliyorduk. Yani...bu şeyleri nasıl yiyeceğimizin biri tarafından gösterilmesi gerekiyordu.
Önümüzde duran şişelenmiş sulara bakıyordum. Raven eliyle saçını düzeltiyordu. Gerginlik midemi bulandırıyordu.
"Bu yeni teknoloji,tek yapmanız gereken paketi açıp yemek. Rahat olun,başlayabilirsiniz." dedi Başkan.
Biraz sersemlemenin ardından herkes sakince bu yeni yemekleri denemeye koyuldu.
Bir yandan da neredeyse neşeli diyebileceğim bir sohbet havası etrafa yayılmıştı.
Raven ilk önce kekin olduğu paketi açmıştı,tıpkı bir çocuk gibi dudaklarına yapıştırdığı paketle gülümsüyordu.
Üzerinde salata yazan koyu yeşil pakete uzandım,paketi açıp ağzıma götürdüm. Bunca aydan sonra yemek olarak daha gerçekçi bir şey yememek biraz beni üzüyordu,yinede midem daha fazla boş kalmayacaktı.
"Mantar sevmez misin?" dedim Raven'a bir bakış atarak.
"Frambuaz her zaman daha cazibelidir." dedi gülerek.
Gülümsedim.
"Bunu yediğimize inanamıyorum. Tadı gerçekten kek gibi ama yediğimiz şeyi görmüyoruz." Dedi.
Elimde sıkıp durduğum salata paketime baktım,Raven haklıydı. Bizlere böyle bir teknoloji için uzun sürenin olduğu söylemişti okuldayken.
Hani yiyeceklerin haplara dönüşeceği şu "gelecek"te.
Derin bir nefes alıp alışmaya çalıştım,yeni bir yer,yeni insanlar,yeni yemekler...
Hepsi de bizim kıyametimizden doğmuş olan bir çiçek gibiydi. Temiz ve taze. Alışabilir miydim? Yada kabullenebilir miydim?
İçimde Raven'ın cümlesi binlerce kez tekrar ediyordu.
Korkuyorum.
Korkuyorum.
Korkuyorum.
Korkuyorum.

Proje Ivy (Güncellenmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin