Causa Sui37, şimdiye dek düşünülmüş en iyi çelişkidir, bir çeşit mantıksal ırza geçme ve
yapaylık: Oysa, insanlığın aşırı kibiri, derinliğine ve korkunç biçimde kendini tam bu saçmalığın içine soktu. "İstem özgürlüğü", özlemi; en yüksek metafiziksel anlamıyla, yazık ki yarı eğitilmiş insanların kafalarına egemen; eylemlerinin tek tek sorumluluğunu taşıma özlemi ve Tanrı'yı, dünyayı, şansı, toplumu onlar için sorumluluktan kurtarma özlemi, tam bu causa sui özleminden, Münchhausen gözüpekliliğiyle. kendi saçlarından tutup, hiçliğin bataklığından kendini varlığa çekme özleminden aşağı kalmaz. Diyelim ki, bu yolla, herhangi biri, bu ünlü özgür istem kavramının yontulmamış basitliğinden öteye geçebiliyor, onu kafasından silip atıyor, ondan bu "aydınlanmasını" bir adım daha artırmasını istiyorum ve kafasından bu yapa kavramın karşıtını da atıyor: Neden ve sonucun yanlış kullanılması demek olan "kısıtlı ismi" demek istiyorum. "Neden" ve "sonuç" doğal bilimcilerin yaptığı gibi (onlar gibi düşüncelerini doğallaştıranların-) şeyleştirilmemeli; yürürlükteki mekanik aptallığa göre, neden, "sonuç" elde edilinceye dek bastırır, iter; "neden" ve "sonuç", yalnızca saf kavramlar olarak iş görmeli, yani ad verme ve karşılıklı anlaşma amacıyla, uzlaşımsal uyduruklar olarak; açıklama amacıyla değil. "Kendi-başına-olan"da, "nedensel bağ", "zorunluluk", "psikolojik özgür olmayış" diye bir şey yok; orada sonuç, nedeni izlemiyor, "yasa" işlemiyor orada; nedeni, artarda gelmeyi, birbiri için olmayı, göreceliği, zorlanmayı, sayılı, yasayı, özgürlüğü, gerekçeyi, amacı düzenleyen biziz; bu simge -dünyayı, "kendi başınaymış" gibi, şeylerin arasına katıp, karıştırırsak, o zaman, bir kez daha, her zamanki gibi, yani, mitolojik davranmış oluruz. "Özgür olmayan isteme", mitolojidir: Aslında gerçek yaşamda yalnızca güçlü ve zayıf istemeler söz konusudur. - Bir düşünür "her nedensel bağı" ve "psikolojik zorunluluğu", bir zorlama, gereksinme, boyun eğme yükümlülüğü, baskı, kısıtlanma olarak duyarsa, bu, hemen her zaman kendinde eksik olan bir şeyin belirtisidir: Böyle bir duyum aldatıcıdır- kişi kendini ele verir. Ve genellikle, gözlemlerimde yanılmıyorsam, "isteme kısıtlılığı", tümüyle iki zıt noktadan, ama hep derin bir kişisel yolla, sorun olarak kavranıyor: Biri, ne pahasına olursa olsun, kendi "sorumluluğundan" , kendine olan inancından, çıkarlarıyla ilgili kazandığı haklardan vazgeçmek istemez (budala ırklar bu sınıfa ait-) diğeri, tersine, hiçbir şeyden sorumlu olmayı, suçlu bulunmayı istemiyor, içindeki bir kendini aşağı görüşten çıkarak, bunu başka yere kaydırabilmeyi istiyor. Bu sonuncular, kitap yazdıklarında; bugünlerde suçlulardan yana olma alışkanlığındadır; bir tür toplumcu acıma en hoş maskelerdir. Ve aslında, isteme zayıflığının yazgıcılığı, kendini şaşırtıcı biçimde güzelleştirir, "la religion de la souffrance humaine"38 olarak sunabildiğinde kendini; bu onun "incelmiş zevkidir".