Yeterince uzun bir süredir felsefecileri yakından gözledikten, onların satır aralarını okuduktan sonra, kendi kendime diyorum ki: Bilinçli düşünmenin büyük bir bolumu hala içgüdüsel etkinlikler arasında sayılmalı, felsefece düşünme bile; nasıl kalıtsal olanla, 'doğuştan olan" konularında düşüncelerimiz değiştirdiysek, burada da değiştirmeyi öğrenmeliyiz. Doğma eyleminin, kalıtımın bütün işleyiş ve gelişmesinde yeri ne denli azsa, "bilinçli olmanın", sonuca götürücü anlamda, içgüdüsel olanla karşılaştığı o denli azdır, - bir felsefecinin en bilinçli düşünmesi içgüdü aracılığıyla gizlice yönlendirilir ve belli kanallara itilir. Bütün mantığın görünüşteki özerk işleyişinin gerisinde de, değer biçimler, daha açık söylersek, yaşamının belli türlerini korumak için fizyolojik gereksinmeler bulunur. Örneğin, belirgin olan, belirsiz olandan daha fazla değerli olacaktır, görünüş "hakikat"ten daha az: Ama böylesi değer biçmeler, bizim için düzenleyici önlemleri bir yana, yalnızca yüzeyde değer biçmelerden fazla bir şey olmayacak bizim gibi varlıkların kendilerini korumaları icin belki kesinlikle gerekli belli bir tür niaiserie6(budalalık). Öyleyse diyelim haydi, özellikle insan
değildir, "her şeyin ölçüsü"...7 (Protogoras'a gönderme)