Musevi "Ahd-i Atik"inde, o tanrısal adaletin kitabında, Yunan ve Hind edebiyatıyla karşılaştırılamayacak denli büyük bir üslupta, insanlar, şeyler, konuşmalar vardır. İnsan kendinin bir zamanlar ne olduğunun görkemli kalıntıları önünde korku ve derin saygıyla duruyor ve eski Asya ve Asya'ya karşı "insanlığın ilerlemişliği" olarak görmek istediği, fırlamış yarım adacığı Avrupa hakkında acılı düşüncelere dalacak, elbette: Kendisi yalnızca zayıf, ehlileştirilmiş evcil hayvan olup yalnızca evcil hayvanların gereksinmelerini bilen (tıpkı günümüzün kültürlü insanları gibi, "kültürlenmiş" Hıristiyanların da-), şu Atik beğeninin "büyük" ve "küçük"ün denek taşıdır-: belki de, Ahd-i Cedid'de, o esirgemenin ve bağışlamanın kitabında, daha bir kendi yüreğini bulacak (onda bir yığın sahici incelikler, boğucu sofuluk, küçük ruhların kokusu var). Bu Ahd-i Cedid'de her bakımdan bir tür rokoko beğenisi, Ahd-i Attik'le birlikte, "incil" gibi bir kitap oluşturuyor "kendi başına bir kitap": Belki de en büyük gözü peklik ve "ruha karşı günah"dır, edebi Avrupa'nın vicdanında.