Annem çok kızgındı. Yaklaşık bir saattir hiç durmadan konuşuyordu. İlgimi kaybettiğimi fark ettiği anda da " Kime diyorum ben ! " diye bağırarak dikkatimi tekrar üzerine çekiyordu. Gerçek şu ki bunalmıştım. Hem bir açıklama bekliyor, hemde konuşmama izin vermiyordu. Nefesimi bıkkınca dışarı verdiğim zaman sesini yükseltti. Şu anda Ege'nin yanımda olup beni sakinleştirmesini isterdim ama annem onu kapıdan kovmuştu. Ege yalvarırcasına bana baksa da bir şey yapamamıştım. Hayatımda karşı çıkamayacağım nadir insanlardan biriydi annem. Ege ve annem arasında kalmaksa çok kötüydü. Çok çok kötüydü. Burnumdan aşağı sıcak bir sıvının kaydığını hissettiğimde kafamı havaya doğru kaldırdım. Parmaklarımla burnuma dokunduğumda tahminimde yanılmadığımı anladım, kandı. Doktor bunun hastalığımla alakalı olmadığını söylemişti. Bende üzerinde pek durmamıştım. Ancak bu annemin telaşla yanıma gelmesine engel olmadı. Beni sıkan konuşmasına ara vermiş bu seferde kendi kendine konuşmaya başlamıştı. Korktuğunu gözlerinden anlayabiliyordum.
" Korkma, " dedim bir peçeteye uzanarak. " Önemli bir şey değil. Sadece burnumdaki damarlar biraz inceymiş. "
Annem başını iki yana salladığında kaşlarımı kaldırdım. Sanki bir şey biliyor gibiydi. Hani bazen anneler doktorlardan daha haklı olurlardı ya... İçimi bir kuşku doldurmuştu.
" Bu durumda çocukken de burnunun kanaması gerekmez miydi? Damarlarının sonradan incelecek hali yok ya! "
Dudağımı dişledim. Olabilirdi aslında. Şimdi düşününce annemin söylediği de mantıklı geliyordu. Peçeteyi burnuma daha çok bastırdım. Hastalığı atlatmıştım, aynı şeyleri tekrar yaşamak korkunç gözüküyordu. Hele de tam hayatımı yoluna koymuşken.
" Yemek hazır, " diye içeri gelen Ceren ortamdaki gerilimi fark edince yüzündeki gülümseme silindi. Burnumun kanadığını fark edince hemen yanıma geldi. " Yine mi ? "
" Yarın doktora gidiyoruz. " Gözlerimi devirdim. Yarın cumartesiydi. Benim doktorum haftasonunda çalışmıyordu.
" Hayır. Yarın haftasonu. Eğer gideceksek hafta içi gideriz. "
" Ya geç kalırsak ? "
" Eğer geç kaldıysak çoktan kalmışızdır anne, " dedim. Sözlerimin acımasız olduğunu biliyordum ama gerçek buydu. Hastalığımın tekrar etmesini bende istemiyordum ama birinin sakin kalması gerekiyordu. Annem telaşlı olduğunda mantıklı düşünemiyordu çünkü. Ceren ise tekrar hasta olduğumu düşününce ağlama başlıyor, ağlarkende ne yapsakta konuşmuyordu. Eh, garip bir aile olduğumuzu kabul ediyordum.
(...)
Ertesi gün uyandığımda kızımın yanımda olmadığını fark ettim. Ceren'in yine beni uyandırmadan kalkıp kahvaltıyı hazırladığını düşündüğümden kaşlarımı çattım. Ceren uyanıyor, kızım ağlarsa benim rahat uyumam için onu yanımdan alıyordu. İşlerin çoğunun ona kaldığını bilmek beni geriyordu. Bu aralar ona çok fazla yüklenmiştim. Aşk hayatı, iş hayatı derken arkadaşımı ihmal etmiştim ama o bundan bir kere bile şikayet etmemişti. Saçlarımı gözlerimin önünden çekerek yataktan kalktım ve mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Mutfağa girdim ve Ceren'e arkasından sarıldım. Bir an irkilse de benim olduğumu fark edince gülümsedi. Sonra bir şey hatırlamış gibi bana döndü.
" Ege'yi banyoya sakladım. Ama daha ne kadar orada kalır bilmiyorum. Annen çocuk odasında ve her an oraya girebilir. "
" Siz delisiniz ! " dedim sırıtarak banyoya doğru ilerlerken. Banyodan içeri girdim ve kapıyı kilitledim. Ege küvetin içine eğilmeyi kesip bana doğru baktığında kahkaha attım. Kısık sesle. Ege bu dalga geçen halime kaşlarını çatsa da bir şey demedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BIRAKMA BENİ
Teen FictionAşık olmak için 3 saniye yeterken, unutmak için 3 sene yetmemişti...