Bölüm 30/1

244 27 22
                                    

Bu hafta canım erken yeni bölüm eklemek istedi. Lakin ikiye böleceğim bölümü. Yani 30. bölümün devamı iki gün sonra falan. :)

OY ve YORUMLARI eksik etmeyiniz. ;)

_______________


"Noyist... Galaksideki köleliğin başkenti... Bir zamanlar güzellikler ile doluymuş. İnanması zor. Bildim bileli iğrençlikler ve kapkaranlık havası ile gördüğüm en korkunç gezegen."

Artagan ve Eun tedbiri kıyafet giymeyi tercih etmişlerdi. Sıradan bir seyyah gibi hareket ediyorlardı. Noyist bir ticaret gezegeniydi. Özellikle de köle ticaretinin yaygın olduğu bir yerdi. Bu yüzden insan hareketliliğinin yoğun olduğu bir gezegende fazladan iki yabancı çok dikkat çekmezdi. Tabii Artagan için durum biraz farklıydı. Upuzun boyunun yanı sıra sarışın uzun saçları ve dikkat çeken yüz hatlarını cüppesinin başlığına saklasa bile yanından gelen geçenin dikkatini çekiyordu. Eun için durum alışılmış bir şeydi. Üstadı Altan da sürekli dikkat çekerdi. Küçük bir çocukken bunun üstadının yakışıklılığı ile ilgili olduğunu, büyüdüğünde kendisinin de böyle dikkat çekeceğini düşünürdü ama asla onun ayarında olamamıştı. İlk zamanlar bunun nedenlerini saatlerce düşünüp tartardı. Tamam, üstadı dikkat çekmeyecek biri değildi ama kendisi de değildi. Karizmatik havasından mı kaynaklanıyordu? Yoksa bakışlarında mı bir şey vardı? Elbette bu soruları sormayı uzunca zaman önce bırakmıştı. Aptal ergenlik takıntılarından biriydi. Fakat bu Tanyu olayını öğrendikten sonra durum anlam kazanmıştı. Tanyu olmaları onlara fazladan bir çekicilik katıyor, yaydıkları hava insanların dikkatinden kaçmıyordu. Bu konuyu sorduğunda Saltuk gülmüş, "Sen bir de gözlerimizi açığa vurduğumuzda gör." demişti. Tabii ki de ne demek istediğini anlamıştı. Talay Han'ın gözlerinin tonu parıl parıldı. Şimdi düşününce Dağ Şehrine ilk girdiğinde de benzer gözleri olan bir çift görmüştü.

Eun omuzlarını silkti. Çevresini inceleyip, olası bir tehlikeye karşı duyularını dört açtı. Artagan ise daha çok merakla etrafına bakıyordu. İnsanların alışveriş yapması, konuşması, el kol hareketleri, giydikleri geleneksel kıyafetleri hatta gezegenin mimarisi bile ilgisini çekiyordu.

Eun bu gezegende ilgi çekilebilecek neyin olduğunu sordu kendi kendine. Sürekli karanlık bir havası vardı. Gündüz olduğunu ancak güneş tamamen battığında anlayabiliyordun. O zaman da sapsarı bir ay tepende duruyordu. Ne zaman o aya baksa kendini hastalıklı hissediyordu. Gezegenin yarısı çoraktı. Kayalıklar ve sivri tepeler ile kaplıydı. Çok eskilerde ise gezegenin tamamının yeşillik, göller, dereler ve ovalar ile kaplı olduğu, gündüzleri güneşin pırıl pırıl parladığı anlatılırdı. Geceleri bile hava insanın içini açar, ay her yeri aydınlatan bembeyaz ışığı ile inci tanesi gibi parlarmış. Belki o zamanlar yaşamak isteyebilirdi. Eun boynunda ve bileklerinde halkalar olan insanları görünce acıyla kafasını çevirdi. Fikrini değiştirmişti. Eğer kölelik o zamanlar da vardıysa istemezdi. Artagan değişikliği fark etmişti. "Sorun nedir?"

"Köleler..."dedi Eun. "Bir türlü önüne geçemediğimiz bir durum."

"Sende onların acılarına başını çevirerek mi karşılık veriyorsun?"

"Ne? Hayır!" Nasıl böyle söylerdi! Onların acılarını görmezden gelmiyordu. Nasıl gelebilirdi ki? Kendisi de köle olarak doğmuştu. Bu yüzden bunu yapacak en son kişi kendisiydi. "Sadece bir şey yapamamanın verdiği utançtan! Her zaman bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım."

"Senin durduran kimdi?"

"Elementer düzeninde belli bir işleyiş ve kurallar vardır. Onlara göre hareket ederiz. Hiçbir elementer kendi kafasına göre hareket edemez."

ELEMENTER SAVAŞLARI - Son Hüküm-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin