15. Bölüm: Biz...

119 28 0
                                    


Düşüncelerle dolu uzun ve sessiz bir yolculuktan sonra nihayet evime varmıştık. Nihayet diyordum çünkü hemen yatağıma yatıp günün bitmesini diliyordum. Bedenim ve yüreğim çok yorulmuştu. Leonard arabadan inmeme yardım ederken elimden tuttu. Yavaş yavaş evimin ön kapısına doğru ilerledik. Gökyüzü pırıl pırıl yıldızlarla kaplıydı ve sanki bana göz kırpıyorlardı. Biri boya fırçasıyla boyamışçasına güzel ve hayranlık uyandırıcıydı. Gökyüzünde ay olmadığından dolayı da yıldızlar çok daha belirgindi. 

Bu sırada Leonard iki elimi birden tuttu ve bana bakarak konuşmaya başladı:  "Jessica... Biliyorum şuan da yorgun ve üzgün hissediyorsun ama sana verdiğim sözü sakın unutma! Bizi kimse ayıramayacak. Anlaşma olsun yada olmasın kimse sana bir eşya gibi zorla el koyamaz. Ben bir şekilde seni o pislikten kurtaracağım. Gerekirse 3 işte birden çalışırım ve gereken parayı bulurum." dedi. Ardından beni kollarının arasına alıp sıkı sıkı sardı ve saçlarımı okşamaya başladı. Saçlarıma dokunulmasından pek hoşlanmazdım ama bunu yapan kişi Leonard olunca çok rahatlatmıştı. O an bir kedi gibi mayışıp uyuyakalabilirdim...

    "Sen benim her şeyimsin. Biriciğim... Seni kendimden bile kıskanırken başkasının sana aynı gözle bakıp seninle vakit geçirmesine nasıl dayanabilirim ki?"

    "Leonard, ben..."

    "Lütfen hiçbir şey söyleme. Sadece burada biraz daha sarılıp yıldızları seyredelim." dedi ve beraber o güzel gökyüzünü seyretmeye başladık. Biraz sonra babam kapıyı açtı ve korkunç bir şekilde: "Jessica içeri gir artık!" dedi.

    "Ama baba..." dedim.

    "Önemi yok, babanız haklı. Hoşçakalın leydim. dedi Leonard ve nazikçe elimi öptü.

    "Güle güle" dedim arkasından el sallayarak. Babam kolumdan tutup beni içeri soktu. Bu tavrına sinirlendiğim için: "Baba, Nicholas ile o romantik tavernaya gitmeme izin veriyorsun da Leonard'a neden bu kadar sert davranıyorsun? O sana ne yaptı ki?Arkadaşının oğlu olduğunu sanıyordum." dedim bir nefeste. Babam elleriyle alnını ovuşturdu.

    "Ben ikisini de çocukluklarından beri tanıyorum ve Leonard'a kesinlikle güvenmiyorum. Nicholas'ın temiz kalpli olduğuna inanıyorum. Şimdi odana çık, Jessica."

Ah Leonard... Sana nasıl güvenemem ki?

Yavaşça odama çıktım ve kapımı kapattım. Hemen kendimi yumuşak yatağıma bıraktım. 

Bu nasıl bir gündü böyle? Ben buraya gelirken her şeyin çok daha kolay gelişeceğini düşünüyordum, şimdi halime bak. Bana yıllardır aşık olan ve doğum günümden sonra benimle evlenecek, ona karşı karmaşık duygular hissettiğim bir adam ve ilk gördüğümden beri güvendiğim, beni mutlu eden, gülüşüyle içimi ısıtan bir adam...

Nasıl bir çıkmazdı bu? Tam bir duygu karmaşası... Duygularım karışıp kalbimde düğümlenmişti sanki. Sancısını sadece içimde tuttuğum hisler... Yıllardır kullanmadığım kalbim buraya geldiğimden beri ağrıyordu. Bazen tatlı bazen acı bir ağrı... Tıpkı aşk gibi...

Pekiyi, bu iki adamın benim için önemi ne? Kader bağlarımın düğümü neden aşkla birleşiyor? Jane Austen gibi tarihi romantik romanları okumayı ne kadar sevsem de gerçekten o romanın içine düşmeyi asla istemezdim ki! Baş rolünde kadın olan çoğu Hollywood filminin konusunun romantizm olup da kahramanlık görevini hep erkeklerin alması bunca yıldır rahatsız olduğum bir basmakalıp düşünce silsilesiydi. Buna rağmen ben de mi bu geleneğin kurbanı olacağım? Tamamlanmış hissetmek için gerçekten bir aşka mı ihtiyacım var? Daha da rahatsız edici kısmı bu durum hoşuma gidiyor. Ben de mi yoksa o aşk delisi kızlardanım?

Aşk Randevu VermezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin