10.Bölüm: Beyaz Atlı Prens?

251 45 5
                                    


Leonard aşağıya inmemi bekliyordu.  

Ona ne diyeceğim?

 Ellerim terliyor, kalp atışlarım hızlanıyordu fakat bu sefer ki heyecanım Leonard'ı göreceğim için değil ona söyleyeceklerim içindi. Ne söylemeli, nasıl söylemeliyim diye düşünürken zaman ilerliyordu... 

En iyisi doğaçlama yapmak. 

Bir hırka alıp merdivenlerden aşağıya indim ve dış kapıyı açtım. Soğuk insanın içine işliyordu resmen! 

Şikago'nun rüzgarını İngiltere'nin soğuğuna tercih ederim...

Kapıyı kapatıp odamın penceresinin altına doğru ilerlemeye başladım. Bir heyecan dalgası delicesine üzerime doğru geliyordu... Leonard aynı yerde beni bekliyordu. 

Beni bu duruma sokan anneme çok teşekkür ediyorum(!)

    "Leydim, nasılsın?" dedi ve demesiyle beraber beni sımsıkı sarmaladı. Ben de ona sarıldım. O sırada tam da ihtiyacım olan şeydi.

    "İyiyim sayılır, sen nasıls- Bir saniye! Gecenin bir yarısı burada ne işin var?"

    "Seni çok özledim. Sürekli seni düşünüyorum ve bir an olsun aklımdan çıkmıyorsun. Ben de buraya gelip seni bir görmek istedim."

Yanaklarım kızarmıştı. 

Nasıl bu kadar romantik olabiliyor- Ama hayır odaklanmam gerek çünkü ortada büyük bir sorun var!

    "Leonard... Çok önemli bir şey konuşmalıyız."

    "Gel şuraya oturalım." diyerek elimden tuttu ve evin yanındaki bir banka oturduk. Sıcacık elleriyle soğuktan donan parmaklarımı tutunca önce irkilmiştim ama hemen sonra alıştım. 

Bana anlamlı anlamlı bakarak: "Evet, seni dinliyorum (?)" dedi. İşte korktuğum an gelmişti. 

Ne diyeceğim?

Annem her zaman "Gerçek ne olursa olsun yalandan iyidir, máo luò yǒu guò niǎo yìn jiǎo yǒu xíng rén (5)" derdi ve bu sefer onun tavsiyesine uyacaktım.

    "Leonard, ben bugün bir şey öğrendim, hem de kötü bir şey..."

Ve babamın anlattığı her şeyi kelimesi kelimesine anlattım. Leonard hem çökmüş hem de öfkeli görünüyordu.

    "Ben... ben böyle bir şey olduğunu asla tahmin edemezdim... Jessica güven bana, bunun olmasına izin vermeyeceğim!"

    "Sana güveniyorum, fakat bu durumu nasıl düzeltebilirsin hiçbir fikrim yok."

    "Ben bir yolunu bulurum." dedi ve beni yanağımdan öpüp uzaklaştı. Bir süre dışarıda oturduktan sonra daha fazla orada beklememin bir anlamı olmadığını hazmedip içeri girdim ve doğruca odama çıktım. Geceliğimi bile giymeden yatağıma uzanıp düşüncelere dalmaya başladım... Kısa süre sonra yine güneş doğdu. 

Yeni bir gün... 

Sabahın olmasından korkuyordum. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sadece başka bir dünyaya ışınlanmak istiyordum ki- Birden aydınlandım! 

Zaten şuan paralel bir evrendeyim, hem de gerçek aşkımı aramak için. Ve eğer ona kavuşursam kendi zamanıma ışınlanıp mutlu mesut bir hayat sürebilirim. Tek yapmam gerçek aşkımın peşinden gitmek!

Leonard'dan hoşlandığımı düşünüyordum ama Nicholas' a karşı karmaşık duygular hissediyordum. Eğer Leonard'a aşık olduğumdan emin olsaydım çoktan kendi dünyama dönmüştüm zaten...

İşte buldum! Nicholas ile de vakit geçirip kimi gerçekten sevdiğime karar vereceğim ve gerçek aşkımı bulacağım.

Aşağıya inip babamın çalışma odasına gittim:

    "Günaydın baba."

    "Günaydın kızım(?)"

    "Seninle bir şey konuşmalıyız."

    "Tabi ki. Gel otur şöyle." dedi ve masasının yanındaki sandalyeye oturdum.

    "Baba... Sör Nicholas ile konuşmaya karar verdim."

   "Buna sevindim."

    "Sadece bu yaşananları bir de ondan dinlemek istiyorum."

   "Tamamdır, ben hemen Sör Nicholas' a haber gönderiyorum. En kısa sürede buraya gelecektir."

Odadan çıktıktan sonra bari bahçede dolaşayım diye düşünüp dışarı çıktım. Evin yakınlarındaki göl kenarına doğru ilerliyordum ki bir de baktım evin yanında bir ahır vardı. En sevdiğim hayvan at olduğu için buraya gelmeden önce de her zaman bir atım olsun istemiştim. 3 Ay binicilik dersi almıştım fakat, doğal olarak, kendime ait bir atım hiç olmamıştı.

İçeri girince birbirinden güzel atların büyüsüne kapılmıştım, tabi ahır çok kötü kokuyordu fakat buna aldırmamaya çalıştım. Çok güzel kızıl kahverengi bir at tam karşımdaydı. Yan tarafta duran eyeri aldım ve atı yavaşça severek eyeri taktım. Sonunda bana alıştığını düşündüğümde ata sıkı sıkı tutunarak sırtına oturdum ve rüzgar gibi bir hızla ahırdan çıktık.

 Uçuyormuş gibi hissediyordum, olabildiğince özgürdüm... At ile de bir bağ kurduğumu hissediyordum. Böylece ona ne isim versem diye düşünmeye başladım. At isimlerini düşünürken evden çok uzaklaştığımı fark edip atı dönüş yoluna doğru çevirdim. Tam bu sırada aklıma harika bir isim gelmişti: 

Rose! Bu tam da ona uygun bir isim: Asil ve güzel Rose...

Ahıra geldim ve Rose'u bağladım. Tam eve doğru yürürken uzaktan at nallarının tıkırtılarını duymaya başladım. Köşkün bahçe kapısında ihtişamlı beyaz bir at belirdi fakat sürücüsünün kim olduğunu seçemiyordum. At yanıma gelip durunca kim olduğunu anladım...

- Beni görmek istemişsiniz leydim.

Beyaz atlı prens?







Aşk Randevu VermezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin