16. Bölüm: Ah Kalbim, Ben Senden Ne Çektim!

92 3 0
                                    


Eyvah, Nicholas at üstünde ikimizi çizdiğim resmi gördü! Ne yapacağım şimdi?

        "Ee... Ben, şey..." diye ağzımdan doğru düzgün bir cümle çıkaramadan kekeledim. Nicholas dikkatlice resmi inceliyordu.

        "Çok güzel çizmişsiniz. Ölçütleri ve gölgelendirme çok başarılı, saçım sanki uçuşuyor gibi gözüküyor." dedi gülümseyerek.

Gerçekten tek aklına gelen bu mu, Nicholas?

         "Şey... Teşekkür ederim." diyebildim sadece.

        "Leydim, ben sizi duygularınız konusunda hiç zorlamak istemiyorum fakat kendi duygularımın karşılıksız olmadığına çok sevindim. Daha yeni tanıştığımızı biliyorum ama sizi düşünmeden geçirdiğim bir saniye bile olmuyor."

Demek ki hala sil baştan oyunumuza devam etmek istiyor, hiçbir şey yaşanmamış gibi...

         "Bazı şeylere alışabilmek için biraz zamana ihtiyacım var."

         "Siz ne kadar isterseniz..." dedi hafifçe eğilip reverans yaparak.

         "Artık ata binmeye gidelim isterseniz(?)" diye konuyu kapatıp merdivenlere yöneldim. Hiç konuşmadan evden çıktık. Hafif hafif yağmur çiseliyordu ve etrafı toprak kokusu sarmıştı. Bu kokuya bayılırdım, derin bir nefes alıp içime çektim.

         "Ben de bu kokuyu severim. Bana güzel anılarımı hatırlatır." dedi gülümseyerek.

         "Aslında ben en çok portakal ve vanilya kokusunu severim, ya siz?

          "Bir düşüneyim... Gül kokusu herhalde en sevdiğim, şiirsel ve kalbe dokunan kokların hepsini severim ama."

          "Çok hoş gerçekten." dediğimde ahırın yanına gelmiştik. İçeri girip Rose'u çıkarttım, Nicholas da biraz yardım etmişti.

         "Sizi tanıştırayım. Sör Nicholas, bu Leydi Rose."

         "Rose ne kadar güzel bir isim! Sahibin kadar güzelsin, Rose." deyip yelesini okşadı.

Rose' a iltifat mı etti yoksa bana hakaret mi?

         "Öyleyse siz burada bekleyin leydilerim, ben de gidip atımı alayım."  Bir süre sonra beyaz atıyla beraber yanımıza geldi. "Leydilerim, ben de sizi Fırtına ile tanıştırayım." dedi.

         "Fırtına ismini hızlı olduğu için mi koydunuz?"

        "Evet, en hızlı atım o. O yüzden buraya hep onunla geliyorum."

Bu beni görmeye olabildiğince hızlı mı gelmek istediği anlamına geliyor?

        "Gidelim öyleyse" dedim ve Rose'un sırtına çıktım, o da Fırtına' nın. Ayağımla Rose'un karnına hafifçe vurdum ve o da hemen anlayıp koşmaya başladı. Fakat alıştığımdan çok daha hızlı koşuyordu. "Yavaşla Rose!" diye bağırdım ama beni pek dikkate aldığı söylenemezdi. Biraz daha zıplarsa düşmek üzereydim. Nicholas hızla bize yetişti ve Rose'un eyerini tuttu.

          "Yavaşlamalısın Rose!" dediğinde Rose sonunda normal, ritmik hızına geri döndü.

          "Bu daha önce hiç olmamıştı, teşekkür ederim." dedim gülümseyerek ve böylece atlarımızla beraber yavaş yavaş gitmeye devam ettik.

          "Leydim, 2 hafta sonra doğum gününüz. Size nasıl bir hediye almamı isterdiniz?" dediğinde şaşkınlıktan kalakaldım. 

18 Olmama sadece 2 hafta var! 2 hafta sonra Nicholas ile evlilik hazırlıklarına başlamak zorundayım öyleyse. Fakat ya gerçek aşkım... Ya yanlış kişiyi seçip hiç kendi zamanıma geri dönemezsem? Ya kader girdabında sonsuza dek sıkışıp kalırsam? 

Derin bir nefes aldım ve kendime gelmeye çalıştım. "Ben söylersem hiç sürprizi kalmaz ama..." dedim.

            "Ben kendim düşünüp bulacağım öyleyse."

Bu sırada çok uzaklara geldiğimizi fark ettim. Ormanın derinliklerinde bir yerdeydik. Endişeyle çevreme bakındım. "Kaybolmadık değil mi?" diye sordum.

             "Merak etmeyin. Buraları avucumun içi gibi biliyorum. İsterseniz Fırtına ile Rose'u bir yere bağlayıp biraz yürüyelim."

            "Aslında iyi olur, bacaklarım uyuştu da." demiştim ama uyuşmanın da ötesinde, bacaklarımı hissedemiyordum bile. Nicholas atından indiğinde bile ben yukarı da kalmıştım.

           "Leydim, bir sorun mu var?"

           "Hayır, sadece..." deyip duraksadım. 

Bu çok utanç verici! Yine neden onun yardımına ihtiyacım var? 

           "Bacaklarım fazla uyuşmuş, inemiyorum." demek zorunda kaldım.

           "Öyleyse izin verin size yardım edeyim." dedi ve Rose'un yanına gelip belimden tuttu. Aşağı indiğimde çok yakındık, neredeyse burunlarımız birbirine değecekti. Kalp atışlarım hızlanırken fısıltı gibi çıkan sesimle "Teşekkür ederim." dedim. Daha önce hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum. Soluk almak hiç bu kadar zor olmamıştı.

             "Benim için bir zevkti." demişti fakat onun da göstermeye çalıştığı kadar sakin olmadığını nefeslerinin hızından anlayabiliyordum. Artık birimiz geri çekilmezsek çok geç olabilirdi ama sanki vücuduma söz geçiremiyordum, donup kalmıştım. Aşk hakkında belki de günlerce düşünüp şu anın içinde mühürlenmiş olmam kaderin bir cilvesiydi. Çünkü düşüncelerin önemi yoktu bu anda, hisler konuşuyordu artık. Fakat annemin geldiğindeki Nicholas'a olan bakışlarını ciddiye almak zorundaydım, işlerin arka planını küreden görebiliyordu ne de olsa.

Hislerim ne kadar hakaret etse de egemenliği mantığım aldı ve geri adım atmayı başardım. Ben biraz uzaklaşınca Nicholas da kendine gelmişti. Üzüldüğü gözlerinden okunuyordu fakat beni anladığını tahmin ediyordum. 

             "Hadi ilerleyelim." dedim ve ilerideki nehre doğru yavaş yavaş yürümeye başladım, hemen sonra o da yanıma yetişmişti. Nehir kenarı görülmeye değer bir manzaraya sahipti. Nehrin çevresini mis gibi kokan her renkte bahar çiçekleri kaplamıştı, nehrin üstündeyse belirli aralıklarla sıralanmış beyaz ve pembe renkte nilüferler vardı. Nehrin etrafındaki çiçeklerin bittiği yerdense devasa büyüklükte ağaçlar yükseliyordu ve ağaçların dallarında da minik minik öten kuşlar vardı, sanki şarkı söylüyorlardı.

               "Burası inanılmaz!" dedim heyecanla.

                "Ben de burayı cennete benzetirdim. Küçükken evden kaçtığımda bazen buranın da resmini yapardım. Her mevsim ayrı bir güzelliğe sahip bir yer."

                "O resimleri ben de görmek isterim."

Neyse ki sadece bana kafayı takmamış...

Nicholas ile vakit geçirip onu tanıdıkça çok güçlü bir bağ kurmaya başladığımı hissediyordum. Sanki birbirimizi gerçekten anlayabiliyorduk.

 Ah kalbim! Buraya geldiğimden beri senden ne çektim!

Not: Bölümü beğendiyseniz vote verip yorum yapmayı unutmayın, bir sonraki bölümde görüşmek üzere :)


Aşk Randevu VermezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin