17. Bölüm: Beklenen Doğum Günü

84 4 0
                                    


Saatlerdir bu güzel nehrin kıyısında Nicholas ile oturup sohbet ediyorduk. Rüzgardan hafif hafif kıpırdayan ağaçları seyrederken zihnimdeki düşüncelerin sesi yine yükselmişti.

Hangisi aşktı, Nicholas' a hissettiğim mi yoksa Leonard' a mı? Hangisi doğru kişiydi ve en önemlisi hangisi benim ruh eşimdi? Hangisini seçmeliydim? Aslında bu gidişle 18 olunca Nicholas' la evleneceğim yani seçme şansım pek kalmayacak ve zaman da hızla tükeniyor. Anlaşılan burada zamanın hızlı geçmesi pek işime yaramadı.

Kuş cıvılıtıları düşüncelerimden ayılmama sebep oldu. Yanımda ki Nicholas' a baktığımdaysa gülümseyerek beni seyrediyordu. 

Böyle etkileyici bakmak zorunda mı ki?!

     "Ne oldu? Neden gülümseyerek bana bakıyorsunuz?"

     "Size bakıp ta gülümsememek mümkün mü?"

     "Artık geç oldu dönelim isterseniz, yoksa merak ederler." dedim lafı ağzımda gevelemek yerine.

      "Haklısınız leydim." dedi ve ayağa kalkıp bana da kalkmam için elini uzattı. Elini sıkıca tuttum ve giydiğim elbise yüzünden zorlukla ayağa kalktım. Ellerimiz değdiğinden beri sanki kıvılcımlar etrafımı çevrelemişti, acıtmıyordu fakat derinden yakıyordu. Seslice yutkundum sonra kalkmış olmama rağmen hala el ele tutuştuğumuzu fark edip elimi çektim. Atlarımıza binip hızlıca evimin yolunu tuttuk. Kısa sürede varıp Rose'u ahırına yerleştirdik fakat Nicholas birazdan gideceği için Fırtına' yı dışarıda bırakmıştık. Malikanenin çıkış kapısının önünde durduk.

        "Leydim, bugün hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Gerçekten çok güzel vakit geçirdim, teşekkür ederim." dedi Nicholas.

        "Ben de çok iyi vakit geçirdim, teşekkür ederim." dediğimde Nicholas elimi tutup nazikçe öptü.

        "Arayı fazla soğutmayalım Leydim, ayrı kaldığımız her an aklımdasınız. Görüşmek üzere."

Gülümseyerek reverans yaptım, o da hafifçe eğilip atına bindi ve hızla uzaklaştı.


Doğum günüme kadar olan günler çok hızlı geçti. Bir iki kere daha Nicholas ile beraber gezintiye çıktık fakat onun dışındaki günlerde genellikle yalnızdım. Ya tüm gün kütüphanede kalıp kitap okuyordum, ya da çizim yapıyordum. Birkaç kere de Rose ile beraber yalnız başıma gezintiye çıktım. Açıkçası yalnızlıktan pek sıkılmıyordum, yalnız kaldıkça düşüncelerim daha da netleşiyordu. 

İşte bu şekilde geçen günlerin ardından 18. doğum günümün olduğu 29 Mayıs günü gelmişti. Kendi zamanımda olsam annemle birlikte dışarı yemeğe çıkardık ama şuanda 16. Yüzyıldaydım yani burada nasıl kutlanır hiç bilmiyordum. Sabah uyandığımda yatağımdan çıktım ve banyoya gidip ılık bir duş aldım. Saçlarımı kurulayıp ördüm ve topuz yapıp ensemde birleştirdim. Sonrasında giysi dolabımı açıp içinden en çok beğendiğim gökyüzü mavisi elbiseyi giydim. Bel kısmına beyaz taşlar dizilmişti, etekleri çok şişkin değildi fakat yine de yeterince kabarıktı. Omuzlarımdaysa dantel işlemelerle çevrelenmiş askılar vardı. Beyaz ayakkabılarımı da ayağıma geçirip gülümseyerek aşağıya indim. Bugün karar günümdü, aslında kafamın içinde karar verecektim ve sonra da ona göre davranacaktım yoksa kimse bana karar verme şansı vermiyordu aslında. Eğer gerçekten de Leonard ile kalmak istiyorsam bir şekilde kalacaktım. 

Aşağı indiğimde çok güzel bir kahvaltı masası beni bekliyordu ve başında da babam oturuyordu. Geldiğimi fark edince gülümseyip:

        "Hoş geldin güzel kızım, bende tam seni bekliyordum. Doğum günün kutlu olsun." deyip bana sarıldı. Ben de ona sıkı sıkı sarıldım

           "Teşekkür ederim canım babacığım."

          "Bak senin için neler neler hazırlattım: en sevdiğin çörekler, yumurta, süt, meyve suyu..."

          "Ne zahmet ettin!"

         "Olur mu hiç? Bugün benim biricik kızımın doğum günü, her şey eşsiz olmalı." dediğinde sıcacık bir gülümseme yolladım. Babamın bu jesti bana neredeyse bütün dertlerimi unutturmuştu.

         "Hadi artık yiyelim, çok acıktım." deyince yemeğe yumuldum. Arada bir babamla şakalaşıp gülüşüyorduk, bir yandan da lezzetli çörekleri mideye indiriyorduk. Kahvaltıyı bitirdikten sonra salonda sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik. Yaklaşık 1 saat sonra - tabi buranın zamanıyla- kapı çaldı. Kim olduğunu çok merak ediyordum, Nicholas mı yoksa Leonard mı? 

Bay Wenman'a "Kapıyı ben açarım." dedim ve açtığımda siyah takım elbisesi içinde, ortalığı kasıp kavuran yakışıklılığıyla Nicholas'ı kapının hemen arkasında buldum.

          "Merhaba leydim, doğum gününüz kutlu olsun." dedi ve usulca elimi öptü. 

          "Teşekkür ederim Sör Nicholas, çok naziksiniz. Buyurun, içeri geçelim."

           "Tabi. Bu arada o kadar güzelsiniz ki gözlerimi sizden alamıyorum."

            "Ah... Beni utandırıyorsunuz, lütfen söylemeyin böyle şeyler."

            "Ben sadece gerçekleri söylüyorum." dedi ve içeri girip salona doğru ilerledi. Salonda babamla karşılaştı.

            "Merhaba Sör David, nasılsınız?"

             "Teşekkür ederim Sör Nicholas, iyiyim. Siz nasılsınız?

             "Ben de iyiyim, sağolun."

              "Siz salona geçin, ben biraz yürüyüş yapacağım. 1 - 2 saate dönerim." dedi babam ve sonrasında yanağımdan öpüp evden çıktı.

Salonda Nicholas' ın yanına oturdum fakat o böyle yakışıklıyken kalbim hiç yerinde durmuyordu.

                "Leydim, neredeyse unutuyordum. Size hediyenizi vereyim."

               "Ne gerek vardı, çok düşüncelisiniz." dediğimde Nicholas cebinden siyah bir kutu çıkarmıştı. Kapağını açtığında çok güzel kalp biçimi verilmiş, parıl parıl parlayan elmas bir kolye vardı. Küçük ama çok zarifti. Tam benim sevdiğim gibi...

                "İnanamıyorum, bu çok güzel! Ne diyeceğimi bilmiyorum."

                "Bir şey demenize gerek yok, gülümseyin yeter. Takabilir miyim?" dedi kolyenin kopçasını açarken.

                 "Tabi." dedim ve sırtımı ona döndüm. Usulca kolyeyi takarken hafifçe elleri boynuma değmişti ve orayı yakıp kül etmişti. Tekrar yüzümü ona döndüğümde bana parıldayan gözlerle bakıyordu. Yavaşça yanağına masum bir öpücük kondurdum. Gözlerine baktığımda mavinin en güzel tonuyla kalbimi eritiyordu. Tam bu sırada bu güzel anı mahveden kapı çalınmaya başladı. Bay Wenman bakar diye kapıyı açmadım fakat içeri gelen bizi böyle görünce keşke ben açsaymışım dedim içimden.

                  "Artık her şey bitti Jessica, seni kurtarmaya geldim!" dedi Leonard coşkuyla.


Aşk Randevu VermezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin