11.Bölüm: Nicholas'ın İtirafı

178 44 2
                                    



Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Neden bilmiyordum ama resmen heyecandan kalp atışlarımı duyuyordum.

    "Evet, sizi görmek istedim."

   "Buna çok sevindim. Bende her an sizi görmek istiyo-" derken sözünü kestim.

   "Hemen yanlış anlamayın. Ben şuan Sör Leonard ile birlikteyim. Sizi sadece babamla aranızda geçenleri anlatmanız için çağırdım."

Bir süre sessiz kaldı.

   "Anlatırım ama sizden bir ricam var."

   "Nedir?"

   "Olanları ön yargısızca dinleyeceksiniz."

   "Denerim..."

   "Gelin, şöyle oturalım." dedi ve dün Leonard ile oturduğumuz banka yöneldi. Leonard'a karşı vicdan azabı çektiğimden oraya oturamadım.

   "İçeriye geçsek daha iyi olur..."

   "Siz nasıl isterseniz leydim." dedi ve eve doğru yöneldik. Bana kapıyı açtı ve içeriye geçtim. Konuk odasına gidip sandalyelere oturduk.

   "Evet, sizi dinliyorum. Babamdan paranız karşılığında istediğiniz... Şeyi neden istediğinizi anlatın."

   "Tamam öyleyse... Bunun için 6 yıl öncesine dönmeliyiz. Yıl 1572, Mart ayıydı. Ben 13 yaşında bir çocuktum. Annemle babam her zaman ki gibi kavga ediyorlardı. Babam en son sinirinden bir sandalyeyi parçalamıştı. Ben de korkumdan evden kaçtım. Ormanın derinliklerine doğru ilerledim. Korktuğumdan olsa gerek adrenalinle beraber evden çok uzaklaşmıştım. Bir kayaya oturdum ve..."

   "Ve?" dedim merakla cümlesini tamamlamasını beklerken.

   "Bunu bir erkek olduğumdan itiraf etmesi zor ama... Kayboldum korkusuyla ağlamaya başladım. Hava da gittikçe kararıyordu. Tam o sırada çalıların arasından bir çıtırtı duydum. 'Kim var orada?' diye dehşetle bağırdım. Sonrasında elinde bir baltayla bir adam belirdi... Sizin babanız."

    "Pekiyi, ya sonra?"

Kafasının arkasını kaşıyıp bir süre yere baktı.

   "Ben çocuk aklımla beni öldürecek sanıp bağırdım. Sonra babanız:  'Korkma, oğlum. Korkmana hiç gerek yok. Ağlama seslerini uzaktan duyup buraya kadar geldim.' dedi fakat ben hala korkuyla elindeki baltaya bakıyordum. O da anlamış olacak ki: 'He, bu mu? Odun topluyordum -şömineyi yakmak için-. O yüzden elimde.' deyince rahatlayarak evden kaçıp kaybolduğumu söyledim. 

   'Tamam, seni evine götürürüz. Korkmana gerek yok. Adın nedir, söyle bakalım?'

   'Nicholas... Nicholas Jordan.'

   'Tamam Nicholas. Baban Sör Peter Jordan, değil mi?'

   'Evet o!' dedim kurtuldum heyecanıyla.

   'Tamamdır. Birazdan babana haber yollarım, o da gelip seni alır. Olur mu?'

Olur demekten başka çarem kalmamıştı.

   'Şimdi gel seni bizim eve götüreyim, burada tek başına kalamazsın.' dedi ve buraya geldik. Beni içeri davet etti ve kurabiye ile süt verdi. Tam o sırada salonda otururken sizi gördüm. Nefesim kesilmişti... Çocuk aklımla sizin bir prenses olduğunuzu düşünmüştüm. Çok güzel kestane rengi dalgalı saçlarınız ve yemyeşil gözleriniz beni tutsak etmişti.

Babanız bakışlarımı görmüş olmalı ki: 'O benim kızım, Jessica. Onunla oynamak ister misin?' demişti. Siz belki hatırlamazsınız ama bahçede saklambaç oynamıştık. Sonra ki zamanlarda gizlice evden kaçıp sizin eve gelmeye başladım. Ağaçların arasından sizi izlerdim, bazen resminizi yapardım. Yanlış anlamayın, kesinlikle kötü bir amacım yoktu. Utangaç bir genç olduğumdan size hiç açılamadım... Ama sizi seviyorum... Seni seviyorum, Jessica."

Şaşkınlıkla yüzüne baktım.

   "Ben... Ne diyeceğimi bilemiyorum."

   "Bir şey demenize gerek yok. Daha hikaye bitmedi."

Ve Nicholas anlatmaya devam etti:

   "Aylar ayları bu şekilde kovaladı. Sen iyice büyümüştün ve sana olan aşkım gittikçe bir alev topu gibi beni yakıyordu. Fakat bir türlü sana açılma cesaretini gösteremiyordum. Ben 15 yaşımdayken babam öldü ve annem depresyona girdi. Aslında annemin neden üzüldüğünü bile anlamıyordum. Babam yaşıyorken her an kavga ediyorlardı... Annemin depresyona girmesi beni çok etkiledi ve iyice içime kapandım. Evden dışarı çıkmıyordum ve yapabildiğim kadarıyla babamın işini devam ettirmeye çalışıyordum. Bu arada annem iyice hastalıklı bir görünüm almaya başlamıştı. Yemek yemiyordu, çok zayıflamıştı ve gözlerinin altı çökmüştü. Bir gün beni odasına çağırdı ve bana son isteğini söyledi: Seninle evlenmem. Seni sevdiğimi biliyordu ve bu sevginin beni harap ettiğini de. O yüzden benden son isteği seninle mutlu bir ömür geçirmemdi. Ertesi gün farklı bir şey oldu. Baban evime geldi... Bu kadar zaman sonra farklı bir yüz görmek beni heyecanlandırmıştı. Şaşkınlığımı gizleyerek onu ciddiyetle dinledim. Benden borç istiyordu.

Sonra aklıma sen geldin... Ve annemin isteği...

Seni hala çok seviyordum ve hala açılamamanın acısını çekiyordum. Sonunda aklıma sana nasıl kavuşabileceğim gelmişti. Babana bir teklifte bulundum ve eğer kabul ederse dünyanın en mutlu insanı olacaktım. Ve baban kabul etti! Bense yeniden yaşama dönmüştüm. Yeniden nefes alabiliyordum sanki... Hemen anneme söyleyip mutlu olmasını sağlayacaktım ki odasına gittiğimde baygın yatıyordu. Acilen hekimi çağırdım. Hekim, annemi kontrol ettikten sonra benimle çalışma odasında konuştu.

Üzüntüden verem olmuştu ve tedavisi de yoktu... Fakat ben hekimi dinlemedim. Onun iyileşebilmesi için elimden geleni yaptım, hiçbir masraftan kaçınmadım ve uğraşlarla 2 yıl daha yaşadı. İki yıl önce Kasım ayında öldü. Zaten öleceğini için için bilsem de, gerçekleşince mahvoldum. 1 yıl yasını tuttum, ta ki bu yıla kadar... Bu yıl benim için hayatımın yılı olacaktı! Hayallerimin aşkı 18 olacaktı ve onunla evlenecektim. Bu yüzden geçtiğimiz günlerde olan baloyu yaptım, seninle gerçek anlamda tanışabilmek için. İşte böyle..."

Not: Bu bölümü beğendiyseniz votelayıp yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

Aşk Randevu VermezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin