13. BÖLÜM( Minik parça )

12.7K 298 65
                                    

Gökmen'e dolanmış bedenimi yavaşça doğrulttum.  Uyanmadan çıksam iyi olacaktı. Buruşan geceliğimi düzeltmeden banyoya girdim.  Yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendimi inceledim.  Gökmenle evlenmeden önceki konuşmamız  cihnimde canlandı. Bana boşanmak için evlenilmedigini söylemisti.  Sonra bana sahip olarak ondan kurtulusumun olmadığını göstermişti.  Bana zorla sahip olduğunu hatırladıkça ona nasıl tam anlamıyla alışabilirdim ki? Bu bebek bizimdi. Ama, ama benim isteğimle olmamıstı.

Kıyafetlerimi giyip  odadan çıktım. Emine abla mutfağa doğru giderken ona yetiştim. "Günaydın gelin kızım."

"Günaydın, Emine abla. " elindeki tencereleri tutup aldım. "Sana yardım edeyim."

"Aman kızım, hasta olduğunu duydum. Ver bana, ben taşırım."
Onu dinlemeden mutfağa girdim. Tezgaha bıraktığım tencerelerden küçüģünü  alıp büyüğünün içine koyduktan sonra yerine yerleştirdim. Midem bulanıyordu. Bu hep böyle süremezdi değil mi? Yakında kusacak bir şey kalmayacaktı içimde.  Yüzümü buruşturup gözlerimi kapattım.

"Yüzün sapsarı olmuş, kızım. Otur şuraya, ben  sana  bir bardak sıcak süt  vereyim de iç."

"Ben iyiyim, emine abla."  Gösterdiği yere oturup  geri yaslandım. Küçük bir tasa koyduğu sütü ocağın üzerine koyarken onu izliyordum.  Elimi karnımdan çekip yumruk şeklinde sıktım. Emine abla süt dolu bardağı uzattı.  Yavaşca içerken yüzüm asılmıştı. Üşüttüğümü sanıyor olmalıydı.  İçinde minik bir can olduğunu nerden bilebilirdi ki?

Emine abla kahvaltı hazırlıklarına geri dönerken mahcupça teşekkür ettim. Emine ablanın iki kızı ve bir oğlu vardı. Kızlarından birisi evliydi. Diğerini ise bir kere görmüştüm. Emine ablada  anne şevkatı görüyordum. Anneliği bildiğimden değildi. Herhalde böyle bir şey olmalıydı annelik.

Kahvaltı masasını düzenlemek için avluya  gittiğinde tezgaha doğru ilerleyip çayı demledim.

Bir el arkamdan sarılıp  karnıma dolandı.  Kalp ritmimin hızlandığını hissettim.  Gökmenden başkasının olmadığını biliyordun. Karnımın üzerimde ovuçlarıyla daireler çizerken orada bebeğimizin olduğundan bi haberdi. Gökmen ve ben... bebeğimizle bir aile olabilir miydik?

"Ne düşünüyorsun, güzelim?" Dedi rahatsızlıkla kıpırdandığımda. "Bir şey düşünmüyorum." Bir eli göğsüme doğru bir yol izlerken gergindim. Birileri bizi görürse utançtan yerin dibine girer ve bir daha çıkamazdım.

"Gökmen, yapma."

Karnımdaki elini çektim. "Sen benim karımsın, sana dokunmamdan daha normal bir şey varsa söyle." dediģinde gözlerimi devirdim. "Var tabi, mesela bana dokunmaman."

Hızla mutfaktan çıktım. Kimseye görünmeden odama gidip kapıyı çektim. Elimin karnımda olduğunu farkettiğimde yutkundum. Ben onu nasıl doğuracaktım. Benim annem bile yoktu ki, annelik ne bilmiyordum bile.

Yanağımdan süzülen yaşlara aldırmadan yatağıma oturdum. Gökmen ona çocuk vermeden beni rahat bırakmayacaktı. Benim istediğim bu değildi. Anne olmak, hatta gökmenim karısı olmak... burda bu evde olmak, yaşamak.

Yatağıma girip erkenden uyudum. Gökmen geldiğinde hasta olduğunu düşünüp kollarını bana sardı ve uyumama izin verdi. Sabah mide bulantısıyla uyandım. Gökmen kapıyı açmam için yumruklarken ben çoktan kusmuştum.

"Dünya bu kapıyı bir kez daha kilitlersen canına okurum." Eminim okurdu. Kapıyı acıp çıktım. Solgun yüzüme bakmadan yatağa geçtim. Aklımda tek soru vardı. Anne olabilir miydim?

"Bana... bana su getirir misin?"

Gökmen kapıya doğru yürürken titreyen ellerim telefonumu buldu. Doktorun numarasını çevirip gökmenin gittiğinden emin oldum. Bunu yapamazdım. Ona çocuk vermek zorundaydın, evet. Ama şimdi buna hazır değildim.

ZORAKİ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin