25.Bölüm - ''Seni seviyorum en iyi arkadaşım.''

183 16 7
                                    


Multimedya resim: Cha Myung Dae & Lee Dong Yul (Photoshop kötü farkındayım -_-)

Bölüm OST: Orange Days OST - Eternal

Saat 21.30 civarıydı. Kuru soğuk, kendisini insanın iliklerine kadar sokularak derinden hissettiriyordu.

Peki ya soğuk kalpler? Onlar hep üşürdü.

Myung Dae, elleri cebinde öylece yürüyordu. Oldukça yavaş yürüyordu. Eve gitmek istemiyordu belki de. Uzun zamandır ayrıntılı bir düşünme yapmadığını fark etti.

Tüm hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Üniversiteden mezun oluşu, işe girişi ve annesiyle babasının Busan'a yerleşmesi. Koskoca bir metropol olan Seul'de tek başına hayata tutunuşu... Cho Hee. Gelişi ve ani gidişi. O duygular. O hayal kırıklıkları ve o buruk mutluluklar.

Belki de gülüşü.

Bazen bir kapı kapanır. O kapanan kapının ardından bakakalırız. Halbuki bize çok farklı kapılar açılmıştır ama biz onları göremeyiz.

Bazen bir şeyleri sorgulamadan kabulleniriz. Size 10 TL ve 20 TL veren insanlardan bir seçim yapmanız istenirse kuşkusuz 20 TL vereni seçersiniz. Ama bir gerçek vardır ki, 20 TL veren insanın geride 200 TL'si vardır ama 10 TL veren tüm parasını size vermiştir.

Tüm parasını verebilecek insan sizin dostunuzdur. Tabi para sadece somut bir örnek. Dost, size belki de hayatını verir.

Bir kişiyle aranızda bazen öyle bir bağ vardır ki, onu anlatmaya kelimeler yetmez. Arkadaşlık gibi bir terim o bağı anlatamaz. Birinin kalbini hissedebilmek, birini gülümsetmek ve uzaklarda olsa bile hep yanında hissettirmek. Gerçekten mutlu musunuz?

Myung Dae için de kuşkusuz böyle. Az sonra soğuk hava kendini iyiden iyiye belli etmeye başlayınca bordo renkli boyunluğunu burnuna kadar çekti. Sadece hafifçe uçuşan kumral saçları ve çekik gözleri görünüyordu. Ve bembeyaz bir ten...

Evinin sokağına girmişti. Binasının önüne geldiğinde evinin penceresine baktı. Camın yanındaki abajurdan yayılan hafif ışık, evi aydınlatıyordu. Dong Yul, Myung Dae'yi bekliyordu muhtemelen. Ama Myung Dae giremedi binaya. Öylece dikiliyordu.

En kötüsü de, Myung Dae'nin tüm hislerini içinde yaşayıp hiçbir şeyi kelimelere dökememesiydi. Çok şey söylemek istiyordu ama ne söyleyeceğini bilmiyordu.

Bahçedeki banklardan birine oturdu. Banklar kuru soğukta iyice buz kesmişti. Ama umurunda da değildi zaten. Tek istediği, biraz yalnız kalmaktı. Ya da sarılacak bir omuz?

Alışmaktan korkma duygusu.

Dong Yul, odasında öylece oturuyordu. Merak etmişti doğrusu, Myung Dae gideli bayağı olmuştu. Salona gidip camı açtı, sokağa bakınıyordu ki bahçede oturan Myung Dae'yi fark etti. Şaşırmıştı doğrusu, geleli ne kadar olmuştu kestiremedi ama neden eve gelmediğini anlamamıştı. Camı kapatıp hemen montunu giydi ve aşağı indi. Yavaşça yürüyerek Myung Dae'nin yanına geldi. Öylece dikiliyordu.

''Myung Dae, sen... Neden buradasın? Hava soğuk.''

Myung Dae, bakışlarını hiç bozmadan başını Dong Yul'a çevirdi.

''Hiç. Hava almak istedim sadece.''

''Ha... Anlıyorum. Ama hava soğuk ne bileyim... Hastalanma diye.''

''E sen neden geldin buraya o zaman?''

''Şey... Ben de hava alıyorum. Hava ortak nasılsa, hepimize yeter.''

Kartopu (눈 뭉치)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin