Kasım, 2009. Bradford
Bana bakmıyorlar, diye yineledim kendi kendime. Kesinlikle bana bakmıyorlar.
Zaten bakmalarını gerektirecek bir durum söz konusu değil. Sadece normal, yeni bir öğrenciyim ve eminim ki kimse bu okulda benim gibileri önemsemiyordur. Ve umarım bu kimse bir kişi değildir. Yani demek istediğim, düşünsenize, Kimse bir öğrenci ve onun dışında herkes beni önemsiyor falan. Espri yaptım ya. Hem komikti tamam mı?
“Beaty! Buradayım!”
Hızla arkamı dönerken sesin kimden çıktığını zaten tahmin etmiştim. “Selam, Shelb.” Dedim drgun bir ses tonuyla.
“Az önce ne oldu, bilmiyorsun!”
Eh, bu çok normal değil mi?! Diye geçirdim içimden. Ama sadece içimden. “Girişte Zayn'i gördüm ve ona 'umarım yeni evine kısa bir süre içinde alışırsın' tarzı bir konuşma yapıp sıcaklığımı gösterdim. Ve tanrım, o tam bir moron. Bana öylece baktı ve-”
Vücudumu kontrol edemiyordum. Shelb ne yaptım demişti? Gözlerimi şaşkınlıkla açarken, ellerimle onu susturdum. “Yalnız mıydı?” Dedim çatlayan sesimle birlikte. “Zayn yalnız mıydı?”
“Hayır, şimdi bunun ne önemi var ki? Bana öylece baktı ve bir teşekkür bile etmeden kafasını salladı. Ardından da Tom, biliyorsun kaptan olan, ve diğer birkaç arkadaşıyla çekip gitti. İnanabiliyor musun?!”
Titriyordum. Sabah bana yaptığı konuşmanın hemen ardından Shelb ne halt yemişti böyle? Zayn evi terk edecekti. Tamam, bu pek de umurumda değildi ama giderse kirayı tek başıma ödemek zorunda kalacaktım ve babamdan borç almak istemiyordum. “Shelb,” Dedim çaresiz bir biçimde. “Sen ne halt ettin?”
“Beni mi suçluyorsun?” Diye bağırdı Shelby. Koridordan geçen birkaç kişi durup bizi izlemeye başlamıştı. Hah, tam da bunu amaçlıyordum.
“Gel,” Diye mırıldandım Shelb'e sakin bir biçimde. Sonra da onu kolundan tutup dışarı çıkarttım ve banklardan tekine oturttum. “Olay o değil.”
Zaten büyük olan gözlerini iyice açan Shelby'ye sabahki konuşmayı anlattığımda, bir an sahiden de gözlerinin yerlerinden fırlayıp şok etkisiyle kaldırımda dans edeceğini falan düşündüm.
“Sana böyle mi dedi?” Resmen hırlıyordu. “O moronu hemen evinden kov, tamam mı?”
“Yapamam,” diyiverdim bir çırpıda. “Babamdan borç falan almak istemiyorum. Sadece, bir daha ev arkadaşlığı konusunu açma yeter.” Gözlerimi devirip Shelb'in bir cevap vermesini beklemeden ekledim. “Ayrıca dün gideri var diyordun?”
“Sadece... dışından gideri var.. Yani hem konumuz bu değil!”
Çatık ifadesiyle bana bakarken, birden zil çaldı. Ah, ne kadar da şanslıydım.
“Gitmeliyim! Bay bay!”
Kendimi koridora attığımda, bu okulda yeni olduğumu fark etmem uzun sürmemişti. Tek bildiğim ders programımdı. Hangi sınıfın nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.
İlk dersim İngilizceydi. Of, sınıfın nerede olduğunu birine sormak istemiyordum ki ben. Belki de bu derse girmemeli ve herkes dersteyken okulu dolaşmalıydım. Bu neden daha önce aklıma gelmemişti ki?
Düşüncelerimle boğuşurken birisi kolumdan tutup beni kendine çevirdi. “Aynı sınıftayız, benimle gel.” Zayn'in soğuk sesi kulaklarıma işlerken, bir ses tonunun insanı nasıl üşütebileceğini düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves (Türkçe)
FanfictionSonbaharda dökülen yaprakları biliyorsun, değil mi? Aslında başlangıçta hepsi harikadır, o kadar yeşil ve canlı gözükürler ki, onların buruşup çirkinleşebileceğine inanamazsın. Fakat o yapraklar dökülür, sonra İlkbahar geldiğinde yeniden eski haller...