Ehe, selamlar. Bölüm fena geç geldi, ama evde misafir krizi vardı, hala da var aslında. Ve oturacak zamanım olmadı. Bu bölümü de gece 2de reglin verdiği karın ağrısıyla yazdım. Herhalde yazdığım ilk geçiş bölümü falan bu. Ama bu bildiğin geçiş bölümü yani :D Sıkıcı olduğunu biliyorum, ama kurgu böyleydi, o kafayla da mizahi yeteneğimi aktifleştiremedim. Kusura bakmayın :D Bu yazdığım en kötü bölüm, ama siz okumayı bırakmayın, tamam mı? Hadi, okuyup yorum yapın. Kötü de olsa. :D
Not: Az sonra ekleyeceğim multimedia Hale'nin sırf hikaye adı yazdığı için aldığı defterden, parana sağlık. :D Çok hoşuma gitti çünkü resim. -kalpcikler-Bradford, 2010
Suyu kapatıp, sıcak sudan dolayı oluşan buharda zorlukla nefes almaya çalıştım. En büyük fobim soğuksa, ikinci en büyük fobim de sıcak olmalıydı. Nefes alamama hissi, panik atak geçirmeme sebep oluyordu, ki bu oldukça yerinde bir tepkiydi.
Vücudumu köpükleyip, durulandıktan sonra kendimi banyodan dışarı attım.
Romantik komedilerde olduğu gibi, yatağıma kurulup beni bekleyen bir Zayn bulmayı dilerdim tabii ki, fakat bu biraz tuhaf kaçardı. Dört kez seks yapmamıza rağmen hem de.
Kurulandıktan sonra, annemin noel hediyesi olarak aldığı fakat açmaya üşendiğim, vücut kremi setini odamın ücra köşelerinden çekip çıkardım ve son kullanma tarihlerini kontrol ettikten sonra üzerime bocaladım. Odam vanilya kokusuyla dolmuştu. Enfesti.
Üzerime rahat -artık neredeyse yaz geldiğinden- ve ince şeyler geçirdikten sonra aşağı kata indim. Zayn, yarışmaya az kaldığından, sürekli sesini açmakla falan meşguldü. Birbirimizi doğru düzgün göremiyorduk. Ki görmememiz benim lehimeydi zira onu her gördüğümde kızarıyordum. Sonra aşırı depresyon belirtileri gösteriyordum. Ama konumuz bu değildi tabii ki.
“Kesin kararımı verdim,” Zayn bilgisayarında bir şeylerler uğraşıyordu. “Let Me Love You, Mario.”
“Geçen gün Justin Timberlake'den bahsediyordun?” Dedim şaşkınca.
Omuz silkip bilgisayarının kapağını kapadı. “Vazgeçtim.”
“Neyse, güzel seçim, Malik.” Dedim mutfağa yönelirken.
“Malik mi?”
“İnsanları soyadıyla çağırmanın sinir bozduğunu duymuştum.” Diye mırıldandım.
“Benim sinirlerimi bozmayı istiyorsun,” Dedi ağır ağır. “Çünkü o zaman sana kötü şeyler yapıyorum.”
Tükürüğüm boğazıma kaçmış, beni ölüme bir adım daha yaklaştırmıştı. Gözlerimi kırpıştırıp, öksürmemeye çalışarak mutfağa girdim. Zayn'in patavatsızlıkları -ya da o ne diyorsa,- beni deli ediyordu. Sorun patavatsızlık değildi. Söyleyeceklerinin benim üzerimde meydana getireceği tüm etkiyi biliyordu, hatta yemin ederim ki, kelimelerini titizlikle seçiyordu.
Dolabı açıp yiyeceğim şeyi seçemeden, telefonumun aşina olduğum melodisini işittim. Adımlarımı hızlandırıp koltuğa attığım telefonuma doğru yürümeye başladım. Shelby olmamasını umuyordum, çünkü yaklaşık 4 aydır Alfie ile çıkıyorlardı, ve beni aradığında konuştuğumuz tek şey Alfie'nin ne kadar harika olduğu, yatakta ne kadar becerikli olduğu, çok hassas olduğu... vesaireydi.
Fakat Shelby aramıyordu; annemdi.
“Selam!” dedim yapmacık bir sevinçle telefonu açıp.
“Selam, kızım. Nasılsın?”
“İyi. Bir şey mi oldu?” Duraksadım. “Ya da, ım, özledin mi?”
“Özledim tabii ki!” Sesini gücenmişlikle doldurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves (Türkçe)
FanfictionSonbaharda dökülen yaprakları biliyorsun, değil mi? Aslında başlangıçta hepsi harikadır, o kadar yeşil ve canlı gözükürler ki, onların buruşup çirkinleşebileceğine inanamazsın. Fakat o yapraklar dökülür, sonra İlkbahar geldiğinde yeniden eski haller...