Öhöm, gecikme için özür dileriim :( *yazar burada misafirlerden ve annesinin ona çayçı-bulaşıkçı muamelesi yapmasından nefret ettiğini vurguluyor*
Umarım seversiniz bölümü, garip bir şey oldu. He ek olaraktan, Pandama ve Berfinsu'ya yardımları için kocaman teşekkürler. Beni sizler yarattınız klişesine girmek istemiyorum sdjfhgdhj
Ha bir de, şimdi hepiniz okula gitmek için uyuyorsunuz ya, bunu yarın öğleden sonra göreceksiniz dkjhfdjk depresyona gireceğim sonra ben okunmadı diye :D Neyse, iyi okumalar.
Tren durduğunda, gözlerimi defalarca kırpıştırdım.
Zayn hiçbir şey yapmıyor, sadece beni izliyordu. Büyük ihtimalle, ne yapacağına karar veremiyordu; zira tepkimi tahmin edemiyordu.
Ağır hareketlerle kemerimi çözerken, bakışları beni rahatsız etmişti. Dakikalar içerisinde, kemeri çözüp treninin minik kapısını açtım. Ona bakmamak için çırpınıyordum.
Ama, tanrı aşkına bu üniformayı ona kim vermişti?!
“Shelby.. nerede?” Diye sordum, tekdüze tutmaya çalıştığım sesimle. Duygularımı dışa vurmak istemiyordum.
“Gitti.” Konuşması her zamanki gibiydi. Of, neyin değişmesi gerektiğini de bilmiyordum ya!
Hem, Shelby’i de öldürecektim. Kendi ellerimle. Chesapeake Karındeşeni gibi gözlerini parmaklarımla oyacaktım.
“Gitti mi, gönderdin mi?”
“Gönderdiğim için gitti.” Diye yanıtladı dürüstçe. Kaşlarımı çattım.
Omuz silkip çıkış kapısına doğru yürümeye başladım. Bacaklarım az önce yaşadığım korkunun ve hemen ardından da Zayn’i görmenin heyecanıyla titrerken, dengeli adımlar atabildiğim söylenemezdi.
Daha iki adım atmıştım ki, Zayn’in eli koluma dolandı. “Beat,” Dedi. Ona döndüğümde, gözlerindeki üzüntüyü görmüştüm.
“Bunu neden yaptığını bilmiyorum,” Kolumu onun elinden çekip, kollarımı göğsümde birleştim. “Nasıl bir düşünce tarzın olduğunu anlayamıyorum. Beni aptal bir lunaparka getirtiyorsun, sonra korkmamı sağlıyorsun, ve sonunda birden karşımda beliriveriyorsun. Ne yapmam gerekiyor bu aşamada? Plan-”
“Biraz susar mısın?” Bana kaşlarının altından bakarken, ağzım o şeklini almıştı. “Çünkü sana sarılmam gerekiyor.”
O şeklini alan dudaklarım gülümsemek için kırpıştığında, kendimi tutmayı denedim. Ama o kadar da başarılı olamamıştım. Ufak da olsa güldüğümü biliyordum. Ya da, şey, sırıttığımı…
Zayn’in kokusu beni hapsettiğinde, derin bir nefes aldım.
Kollarını belime dolamış, göğsüne yaslamamı sağladığı başımın üstüne çenesini koymuştu.
“Sarılır-” Saçlarımın üstünü öptü. “Sarılırken de konuşabilirim.”
Göğsü titrediğinde, güldüğünü fark ettim. “Ama o zaman romantik olmaz.”
“Bu sahiden de çok romantikti,” Diye mırıldandım. “Şu an altımı ıslatmış da olabilirdim. İdrar keseme şükürler olsun.”
“Ah..” Zayn iç çektiğinde, kollarını kendimden kurtarıp birkaç adım geriye gittim.
Üniformasının adem elmasına iliklenmiş düğmelerinden, ilk üçünü açtı. Şimdi daha rahat nefes alabildiğini fark etmiştim.
“Ee?” Dedim kaşlarımı kaldırıp ona baktığımda.
Onun kaşları da kalktı. “Ee?”
“Seni affetmedim,” Bu doğru sayılmazdı. Ve vücudumun söylediğimin yalanın farkına varıp kızarmama neden olmasını istemiyordum. “Yani tam anlamıyla.”
Zayn dudaklarını birbirine bastırdı. “Seni tekrar hız trenine bindirmemi istiyorsun. Hem de bu sefer yavaşlatılmamış olanına.”
Gözlerim hiddetle açılırken, “Hayır!” Diye bağırdım. İnat edersem, beni zorla bindireceğini biliyordum. Yani Zayn’den bahsediyorduk.
“Eh, bunun için bile beni affetmen gerekir.”
Kafamı iki yana salladım. “Hem suçlusun, hem de güçlü.”
Sağ kolunu büküp, elini yumruk yaptı. Kaslarını gösterip sırıttığında, gözlerimi devirdim.
“O mecazdı,” Dedim küçümseyen bakışlarımla.
“Neyse ne,” Dedi gücenmiş bir şekilde. Ardından, benim biraz önce geriye giderek açtığım arayı tek adımda kapadı. “Özür dilerim, Beat.”
Gözleri gözlerime odaklanmışken, yüzündeki anlamı çözmeye çalışıyordum. “Yaptığım her şey için.” Diye tamamladı sözlerini.
Alt dudağımı dişlerken, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Bir yanım deli gibi ondan bir daha uzaklaşamayacağımı haykırıyordu. Diğer yanım ise… İkisi de haklıydı. Ve ben ne yapacağımı kesinlikle bilmiyordum.
“Beat?” Bana yavru köpek bakışlarından attı.
Kararımı verdim. Tamam, bunun için o köpek bakışlarına falan ihtiyacım varmış demek ki!
Hiçbir şey söylemeden, ona sarıldığımda, kalbinin atma hızı beni şok etmişti.
“Artık buradan gidebilir miyiz?”
Kafasını salladığını hissettim- Çünkü çenesi saçlarımın üstündeydi, ve hissetmem gayet de normaldi.
Beni kendinden ayırıp elimi tuttuğunda, gülümsemek için kendimi epey zorlamam gerekmişti.
Birkaç adım atmıştık ki, Zayn birden sola doğru yürümeye başladı. Onu tekrar ettim.
Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Çizdiği zikzaklara uyum sağlarken, öyle güzel gülüyordu ki.
O an, Zayn’i ne kadar özlediğimi fark ettim. Yüzünün her ayrıntısını. Boynundaki minicik benleri öpmeyi. Hülyalı bakışlarımı, zorlukla Zayn'den çektim. Egosunu okşamaya hiç de niyetim yoktu.
Çıkış kapısına vardığımızda, ellerini belime yerleştirdi. Beni yönlendirerek arabasına ilerletirken, tek kelime etmeden, sadece yürüyordum. O da bir şey söylemiyordu. Eminim ki, ikimiz de çok farklı duygular içerisindeydik. Ve bunları nasıl dile getirebileceğimizi bilmiyorduk.
Simsiyah arabasının -evet, markasını anlayamamıştım. Çünkü bu konuda cidden çok kötüyüm.- sürücü koltuğuna geçmek için yöneldiğinde, onu durdurdum. "Ben süreceğim,"
Kaşlarını kaldırdı. Dudaklarını hafifçe büzerek bana baktığında, "Ehliyeti olan benim," Dedim gururla.
"Sen bilirsin," Dedi omuz silkip. "Kullanmayı unutma da."
İmasını boşverip kapıyı açtım. Koltuğu kendime göre ayarladıktan sonra, elimi avcumun yukarıya bakacağı şekilde Zayn'e uzattım. Parmaklarımı kapatıp açarken, Zayn cebinden anahtarı çıkarıp avcuma koydu.
"Kesinlikle parmak fetişim yok," Dedim anahtarı kontağa yerleştirirken. "Beni insanlara kötü tanıtıyorsun."
Zayn kahkaha attı. Ben de istemsizce sırıttım.
***
"Cadılar Bayramı partisine gitmek istemiyorum," Omuzlarım düşmüş, Zayn'in dizine koyduğum başımı biraz kaldırıp bakışlarımı ona yöneltmiştim. "Lütfen, ben korkarım o karakterlerden."
"Kimse korkunç kostüm giymiyor, Beat. Elimde liste var."
"Olsun," Dedim dudaklarımı büzüp. "Ben korkarım. Hem o kadar hayali karakterin bir arada olması hiç doğru gelmiyor. Korkunç ve... sahte."
"Çünkü bu Cadılar Bayramı," Zayn gözlerini devirdi. "Çocuklar seninle tanışmak için can atıyor."
"Evet, bu sahiden de çok rahatlatıcıydı."
Zayn kıkırdadığında, kafasını bana doğru eğdi. Ne yapmaya çalıştığını anladığımda, kafamı yana çevirdim. Böylece dudaklarımla buluşmayı hedefleyen dudakları, yanağımla karşılaşmıştı.
"Hala cezalısın," Diye uyardım onu.
Kendini geriye çekip üst ön dişlerini, alt dudağına bastırdı. Barışmamız çok kolay olmuş olabilirdi, ama hemen eski halime de dönmeyecektim. Zayn veto yemişti. Benim tarafımdan.
Doğrusu, bana o şekilde dokunmasını yasaklamıştım. Ve irademle de gurur duyuyordum.
Cezasını da kafam ne zaman eserse o zaman kaldıracaktım. (Bu da artık dayanamayacak noktaya geldiğimde demek oluyordu, ve tanrı biliyor ya, bunun olması an meselesiydi.)
"Geleceksin, değil mi, Beat?"
Kucağından kalktım. Sehpanın üzerindeki artık boş olan kahve kupasını elime aldım ve salonla bitişik olan mutfağımın lavabosuna bıraktım.
"Bilemiyorum, hangi karakter olacağım ki?"
Sırıttı. "Lady GaGa ol."
Gözlerimi devirdim. "Maksadını bu kadar belli edemezdin."
Bakışlarını sehpanın üzerinden aldığı telefonuna kaydırıp eline aldıktan sonra, ayaklandı. "Ben gitmeliyim, partinin organizatörü Harry de, yardım çağrısı." yanıma geldi. "Daha zamanın var, tamam mı?"
Sağ yanağıma hafifçe bir öpücük kondurdu. "Sen ne olacaksın?"
"Sürpriz." Dedi gözlerini kısıp kulaklarına kadar uzamış olan saçlarına elini daldırdığında.
"Seni seviyorum."
Sözleri karşısında göğsüm daha hızlı inip kalkmaya başlamıştı. Ağzımda benim de onu sevdiğime dair bir şeyler geveledim fakat anlaşıldığından pek emin değildim.
Kapıdan çıktığında, dört gün var, diye düşündüm. Partiye dört gün var ve hangi karakter olabileceğim hakkında en ufak bir fikrim yok.
***
İşte aynanın karşısına geçmiş, kendime bakıp burun kıvırıyordum. Bu kadar iğrenç olamazdım.
Shelby'nin aklına uymam, ne kadar geri zekalı olduğumu açıkça belli ediyordu.
Dünyada, tulumun en az yakıştığı tek insan olmalıydım.
Tamam, saçımın ön kısmının birazını beyaza boyamış, soluk görüneceğim bir makyaj yapmış ve o siyah dar, deri tulumu giymiştim.
Rogue olmak için kesinlikle doğru kişi değildim. Shelby'den nefret ediyordum. Kendimden de.
Ve bu lanet olası dar tulumdan da!
Aslında bu hale şöyle gelmiştim: Dört gün önce Shelby'yi arayıp ona Cadılar Bayramı kostümüm hakkında dert yanarken, beyin fırtınası yapmaya karar vermiştik. Ve sonunda, Shelby Rogue'un benim için doğru karakter olduğunu söylemişti. Böylece, tüm parti boyunca Zayn'in bana dokunmasını da kısmen engellerdim; zira dokunursa ölmesine neden olurdum falan filan.
Rezil olacaktım. Zayn her zamanki mükemmel bir şekilde yanımda duracak, ve ben.. Ah!
Daha fazla düşünmek istemiyordum. Belki de Zayn'i hadi seks yapalım! bahanesiyle kandırır ve partiye gitmemizi önlerdim.
Aynadaki aksime milyonunca defa tiksinerek bakarken, zil sesi kulaklarıma dolmuştu.
Soğuk soğuk terlemenin ne demek olduğunu öğrenmiştim. Zar zor adım atarak -çünkü bu şey sahiden de çok dardı- kapıya ulaştığımda, açmadan önce derin bir nefes aldım.
Tamam, diye cesaretlendirdim kendimi. Korkacak bir şey yok, alt tarafı Zayn. Sakin ol.
Kapının tokmağını titreyen ellerimle çevirdiğimde, aldığım nefes, nefes borumda takılı kalmıştı.
Zayn başına siyah bir kep geçirmişti. Günlerdir kesmeyi reddettiği saçları kepin altından arsızca sıçramış, kulaklarını örtmüştü.
Üzerinde, siyah bisiklet yaka dapdar bir badi, altında ise koyu lacivert renginde bir pantolon vardı. Dikkatli bakınca, badinin transparan olduğunu fark ettim.
İşaret parmağımı havaya kaldırıp hayali bir daire çizdim. Ve "Arkanı dön." Dedim.
Zayn yamukça gülümseyip arkasını döndü. Böylece, badiye göre daha koyu bir siyahla yapılan, V şeklindeki koparılmış kanatların yara izini gördüm. Zayn suratındaki tatmin olmuş ifadeyle geri döndüğünde, kendi rezilliğimi unutmuştum.
"Patch Cipriano," Dedim mest olmuş bir şekilde.
"Ta kendisi, Melek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves (Türkçe)
FanfictionSonbaharda dökülen yaprakları biliyorsun, değil mi? Aslında başlangıçta hepsi harikadır, o kadar yeşil ve canlı gözükürler ki, onların buruşup çirkinleşebileceğine inanamazsın. Fakat o yapraklar dökülür, sonra İlkbahar geldiğinde yeniden eski haller...