Eveet, şimdi bölüm gecikti, çünkü Zerrie nişanı yüzünden kısa çaplı bir depresyona girdim 2-3 gün hiçbir şey yazamadım. Hatta bir an hikayeyi bırakmayı düşündüm, ama final zaten yakın dedim BÜŞRA SAÇMALAMA. İşte, bu da diğer tüm bölümler gibi aceleye getirilmiş bir bölüm. Yanlışım varsa affedin. Absürd bir saatte yayınladığımın farkındayım, büyük ihtimalle de herkes yarın görecek ama iyi okumalar. Yorum yapıııın!!!!
2009, Bradford.
“Zayn benim ev arkadaşım.”
Burada olup anne ve babamın suratını görmeliydiniz. Daha sonra da benimkini, ve daha sonra da Zayn’inkini tabii.
Doğrusu dördümüz de şok içindeydik. Ben bile. Çünkü ağzımdan birden çıkıvermişti.
“Ne zamandan beri?”
Babam konuştuğunda, daha da şoka uğradım. Yani, ben burada onlara ev arkadaşım olduğunu söylemiştim? Hem de onlardan gizli? Ve merak ettiği tek şey bu muydu?
“İki haftadan biraz fazla.” Ben ağzımı açamadığımdan, Zayn kendinde cevap verme zorunluluğu hissetmişti, sanırım.
Annemin yüzü morarmıştı. Ve sonra da kızarmıştı. “Siz şey misiniz? Şey…”
“Sevgili?” Babam ilk defa annemin sözünü tamamladı.
Yani annem ve babam hiçbir zaman birbirlerinin sözlerini tamamlayan, o sevimli çiftlerden olmamıştı. Genelde birbirlerini sustururlardı. Ama söz konusu minik kızlarıydı, değil mi?
“Hayır,” Dedim yutkunup. Sevgili falan değiliz, ama biraz önce neredeyse-sevişiyorduk. “Kesinlikle, hayır.”
Zayn de şiddetle kafasını salladı.
“Hem zaten Zayn’in sevgilisi var.”
“Aslında takıldığ-”
“Sevgilin var.” Gözlerimi açıp ona ölümcül bakışlar attığımda, durumu daha da berbat hale getirmemek için beni kabul etti.
Babamın ifadesi rahatladığını belli ediyordu ama annemin kafasında neler dönüyordu, tanrı bilir.
“Niye bize söylemedin?”
Hah, acaba nasıl bir cevap vermem gerekiyordu? Yani cevabı biliyordum, daha önce de bahsetmiştim size zaten. Ama şey, yani şimdi anne babama bunu söylersem, büyük ihtimalle ikisi de depresyona girerdi. Yani, o zaman aşırı baskıcı bir aile olduklarını düşünür, beni yalan söylemeye teşvik ettikleri için asla kendilerini affetmezlerdi.
Ben de bir şeyler düşündüm. “Çünkü.. O zaman harçlığımı azaltabilirdiniz?”
Verilecebilecek en mantıklı cevap değildi, ama NE YAPABİLİRDİM YANİ?
Zayn gülmemek için kendini zorladığından, domuza benzer bir ses çıkarmıştı.
Babam gözlerini kısıp beni incelerken, gözlerimi yere diktim.
“Sana inanmıyorum!” diye cırladı annem. “Hiçbir zaman seni bu yönden kısıtlamadık!”
Omuz silktim. “Ergen psikoloji, pardon.”
Ellerimi teslim olurmuşçasına havaya kaldırırken, gittikçe kızarıyordum. Daha ne kadar saçmalayacaktım acaba? Hey, Guinness rekoru kırabilir miydiiiim?
Babam hala bana bakarken, annem kafasını çılgınca iki yana sallamaya başladı.
“Her neyse,” Dedim kızarmamak için bir yaşam savaşı vererek. “Ev sadece benim değil, yani, ee, kalamazsınız. Zayn’e de sormamız gerek, istemeyeceğinden eminim.”
“Aslında sorun değ-”
Tıpkı sevgili olayında olduğu gibi gözlerimi büyüttüm. “İstemezsin, değil mi? Bu bir sorun, değil mi?”
“Şey,” Bana kötü bakışlar attığında, ben de ona karşılık verdim. “Yani-”
“Tabii ki kalamayız,” Annem beni şaşırtan/mutluluktan deliye çeviren bu cümleyi kurdu.
“Evet.” Babam da onu onayladığında, sokağa çıkıp dans etmek istiyordum.
Hatta belki şarkı bile söylerdim. Hem de herkesin önünde! Yani, sokaktakilerin önünde. Neyse, konumuz bu değil.
“Gidiyor musunuz?” Sesimin hevesli çıkmamasını denedim.
“Evet.” Dedi babam tekrar. Ya, babam beni kınıyor muydu? Yoksa bana mı öyle geliyordu?
Aman.
Annem yanıma gelip beni öptüğünde, ve babam da sadece sarıldığında, kendimi biraz kötü hissetmiştim. Yani, neden olduğunu bilmiyordum –ki bilmem gerektiğini biliyorum, ama bilmemezlikten geliyorum- ama öyleydi.
Ardından evden çıktılar. Ben de onları izledim. Bir süre.
“Demek beni çıkarların için kullanıyorsun?”
Kafamı hızla ona çevirdim. “Ne?”
“Çünkü..” Sesini benim gibi çıkarmayı deneyip yüzüne garip bir ifade yerleştirdi. “O zaman harçlığımı azaltabilirdiniz?”
“Ya Zayn, siktir git!”
“Ama harçlığın?” Zayn bir kahkaha patlatırken, gözlerimi devirdim.
“Ailemle olan konuşmalarımı taklit etme!” Omzuna bir tane geçirdim.
“Komik oluyorsun,” Dedi omuz silkip. “Bu kadar gerilmeni anlamıyorum, seni yemiyorlar.”
“Seninkiler yemiş galiba,” Dedim gözlerimi kısıp. “En azından bir kısmını. Onların adını anmıyorsun çünkü. Ailenin yani.”
“Bu konuyu daha önce konuşmuştuk.” Ses tonu öyle kuruydu ki, söylediklerim için çoktan pişman olmuştum.
“Sadece merak ediyorum.” Masum görünmeyi denedim.
“Etme.” Gözleri donuktu. Sanki aklına berbat bir şey gelmiş gibi yüzünü buruşturdu.
“Tamam!” dedim “Pardon.”
![](https://img.wattpad.com/cover/6258394-288-k541360.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Autumn Leaves (Türkçe)
FanfictionSonbaharda dökülen yaprakları biliyorsun, değil mi? Aslında başlangıçta hepsi harikadır, o kadar yeşil ve canlı gözükürler ki, onların buruşup çirkinleşebileceğine inanamazsın. Fakat o yapraklar dökülür, sonra İlkbahar geldiğinde yeniden eski haller...