17. Bölüm

4.8K 221 21
                                    

Şey, buraya yazmaya yüzüm yok ama yazmak zorundayım... Bölüm geciktirme rekorumu kırdım ama keyfi değildi. Yani, lütfen yanlış hislere kapılmayın:( Son haftaya bıraktığım ödevim vardı. 5 kitap. Klasiklerden falan filan. Sonra, birkaç aksilik oldu. Yazmaya zaman aradım ama olmadı bir türlü. Aslında, bölüm kurgusu da tam içime sinmedi. Onun üstünde de zaman harcadım biraz. Umarım hala burada olup okumak isteyenler vardır.

Vee final yaklaşıyoor. Heyecanlı mısınız? Hm?

Neyse, gecikme için özür dilerim, yeni bölüm daha kısa sürede gelecek, emin olun!

Teşekkür notu: Okunma 20000i geçti, ki bunu gördüğümde sevinçten okulda zıpladım. :D Teşekkürler. Hepiniz harikasınız!
Bol yorum bekliyorum, iyokumalar.

Bir an Zayn’in nefes alışı dışında hiçbir şey duymadım. “Beatrice,” Zayn’in sesi durgunlaşmıştı. “Ben kendi evime dönüyorum.”

Telefon parmaklarımın arasında sıkışıp kalmıştı. Ben söylediğini yanlış anlamamıştım, değil mi?

“Neden?”

“Yarın anlatacağım, yüz yüze, tamam mı?”

Zorlukla yutkundum. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ki, Zayn evden ayrılıyordu. Şaka olmalıydı.

“İyi.” Deyip telefonu suratına kapadım ve koltuğa çöktüm.

Zayn’in evden gitmesi demek, sabahları başında dırdır yapıp uyandıracağım birisinin gitmesi, her türlü zararlı yiyeceği karşımda yiyip bana sırıtan birisinin gitmesi, evi boyuna kirletip “Of, temizlemesek ne olur ki,” diyen birisinin gitmesi demekti.

İtiraf etmek istemiyordum ama, evdeki neşenin gitmesi demekti. Ya da, sevginin.

Ağlayacak bir şey yoktu. Sonuçta o yine Bradford’da kalıyordu. Yani, başka bir yere taşınmıyorlardır, öyle değil mi?

“Dayın geldii!” Annemin sesiyle, koltukta sıçrayıp transtan çıktım.

Tamam, yapmam gereken tek şey, mutlu gibi gözüküp ardından da yıl sonu ödevlerimi bahane edip gece eve dönmemdi.

Şimdi, bu telefon konuşmasını hiç yapmamış gibi davranacaktım. Zor değildi; kolay da değildi.

Kapıya yürüyüp suratımın acımasını sağlayacak sahte bir gülücük taktım kendime.

Dayımın boynuna atladım.

“Yıl oldu,” Dedi dayım sırıtıp burnumu sıktığında. “Annen doğum günü dışında beni çağırmıyor biliyorsun, çıkarcının teki.”

“Andrew!” Annem önce kaşlarını çattı. Ama sonra sırıtıp dayımı öptü.

Kıkırdadım. Bu bile çok zordu. Bahçeye çıktık. Ben hamakta uzanırken, annemler masaya kurulmuş kahve içiyorlardı.

Telefon çaldığında, acayip korkmuştum. Fakat sonra duyduğum zil sesinin benimki olmadığını anlamıştım ve sahiden rahatlamıştım.

Babam “Peki, anladım, sorun değil,” tarzı kelimeleri birbiri ardına sıraladıktan sonra telefonu kapadı.

“Ella gelemiyormuş,” Dedi sıkkın bir ifadeyle. “Son anda bir işi çıkmış, ama en kısa zamanda bunu telafi edeceğini söyledi.”

“Ne zaman geldi ki,” Diye mırıldandı annem. Halamla aralarında bariz bir gerginlik vardı. Nedenini tam bilmiyorum ama, kendimi bildim bileli bir araya geldiklerinde birbirlerine laf sokmadan edemezlerdi. Bu yüzden de, özel günler dışında bir araya gelmezlerdi. Ki, 3 yıldır halam özel günlerde de buluşmamayı tercih ediyordu.

Autumn Leaves (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin