"Özür dilerim... Senden hoşlanmıyorum..." Sungyeol bunu söyledikten sonra her şey sessizleşti ve her saniye sonsuzluk gibi geldi. Myungsoo bir şey söylemek için ağzını açtı.
"Evet biliyorum" Diye mırıldandı ve sınıftan çıkmak için kapıyı açtı ve Sungyeol hızlı ve sert bir şekilde kapıyı kapattı. Myungsoo ona şaşkın bir yüzle baktı.
"Senden hoşlanmıyorum çünkü --" Ama Myungsoo onu kesti.
"Duygularımla mı oynuyorsun ? Komik olduğunu mu sanıyorsun ? Beni sevmediğini zaten duydum, neden tekrar söyleme gereği duyuyorsun ?!" Sungyeol ağır bir şekilde iç çekti.
"Beni dinle tamam mı ?" Bir eliyle onun yanağını tuttu ve parmağını yanağına sürttü.
"Senden hoşlanmamamın nedeni..." Sesi gerginlikten çatlıyordu. "Tanrım bu ilk sefer, çok gerginim." Nefesini dışarı bıraktı ve başını Myungsoo'nun omzuna koydu.
"Sungyeol..." Myungsoo onun hareketleri yüzünden biraz şaşırmıştı.
"Senden hoşlanmıyorum çünkü seni seviyorum..." Myungsoo'nun gözleri genişledi ve kalbi daha hızlı atmaya başladı.
"Uzun zaman önce senden hoşlanıyordum ama şimdi seni seviyorum... Ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum, aşk şeylerinde kötü olduğumu biliyorsun... Kendin söyleyene kadar beklemek istedim..."
"Ne ? B-biliyor muydun ?" Sungyeol başını salladı.
"Karaoke barda bana itiraf ettin... Ayrıca... Jeju'da seni duydum, orada söylediğin her şeyi duydum..." Myungsoo sadece oradan kaçmak istiyordu, çok aptal hissetmişti. Onu uzaklaştırmaya çalıştı ama Sungyeol ondan daha güçlüydü.
"Neden bir şey söylemedin ? Benimle oynuyor musun ?!" Çok aşağılanmış hissetti.
"Hayır seni sevdiğimi söyledim değil mi ? Hatırlamıyorsun ama... Bana itiraf ettiğinde... Erm... Duygularını kabul ettim..." Myungsoo onun yüzünü göremedi ama kızarmış kulaklarını görmüştü ve göğsünden onun hızlı sıcak nefesini hissediyordu.
"Myungsoo... Seni seviyorum, sana karşı olan hislerim 'hoşlanmak'tan daha fazla. Hatta seni ne kadar çok sevdiğimi kelimelerle ifade edemem. Oyunumuzu seni öpmek ve sana sarılmak için bahane olarak kullanıyordum çünkü duygularımı kontrol etmemin benim için ne kadar zor olduğunu bilmiyorsun. Şimdi bile kalp atışlarımı kulaklarımda duyabiliyorum ve nasıl delice kızardığımı göremezsin... Şu an çok mutluyum, hatta senin duygularını bilmeme rağmen." Myungsoo Sungyeol'ün kendisine bakmasını denedi, Sungyeol yavaşça başını kaldırdı ve onun gözlerine baktı. Sungyeol'ün yüzü kıpkırmızıydı.
"G-gerçekten mi ?" Myungsoo sadece bunu söyleyebilmişti. Sungyeol gözlerini kapattı ve yutkundu.
"Söylediklerimden sonra hala bunu soruyor musun ? Evet gerçekten, en çok seni seviyorum Kim Myungsoo." Myungsoo'nun yanakları kırmızıya döndü. Sungyeol'ün de ondan hoşlandığına inanamıyordu.
"O zaman... Gerçekten çıkalım ?" Myungsoo mırıldandı.
"Evet ama önce bunu yapmama izin ver..." Sungyeol ona eğildi ve onu tutkuyla öptü. Myungsoo kollarını onun boynuna sardı ve parmak uçlarında durdu. Sungyeol öpücüğü kırdı ve gülümsedi.
"Şimdi bu gerçek. Bu çok daha iyi hissettiriyor." Myungsoo utanarak başını salladı ve Sungyeol'e sarıldı.
"Evet her şeyin gerçek olduğunu bildiğimde çok daha iyi." Sungyeol yavaşça Myungsoo'nun çenesini kaldırdı ve dudaklarını ele geçirdi. Öpücüğü bozmadan yavaşça aşağıya doğru kaydılar. Sungyeol Myungsoo'nun gömleğinin düğmelerini açtı ama o konuşmayı denedi.