Gece Myungsoo dışarıdan gelen sesler yüzünden uyandı, dışarı baktı ve diğerlerini gördü. Mutlulukla bağırdı.
"Aman tanrım buradan ayrılamayacağımızı düşündüm !" Herkes rahatlamayla iç çekti.
"Size bir şey oldu sandık."
"Hayır Sungyeol'ü burada buldum ama sonra bende kayboldum bu yüzden burada kalmaya karar verdik." Sırıttı ve sevimli gamzelerini gösterdi.
"İkiniz için çok endişelendik !" Dedi Sunggyu yüksek sesle.
"Yah bu kimin hatası ? Woohyun'a bağır, herşey onun aptal şakası yüzünden oldu !" Bağırmalar Sungyeol'ü de uyandırdı, ayağa kalktı ve kulübeden dışarı çıktı.
"Bizi buldunuz ? Yehey." Hala uykuluydu.
"Evet şimdi geri dönelim, sanırım siz ikiniz dondunuz." Dedi Sunggyu.
"Hayır, hiçte değil, çok sıcak hissediyordum." Sungyeol yüzü kırmızıya dönen Myungsoo'ya göz kırptı.
"Burada ne oldu ?" Dongwoo merakla onlara sordu.
"Seni çocuk." Sungyeol sırıttı. "Yanlış anlama." Omzuna vurdu.
"Tamam her neyse önemi yok, hadi eve gidelim." Herkes başını salladı. Hala karanlıktı, herkes biraz ürkmüş ve gergindi ama hiçbiri tüm yol boyunca bağıran Dongwoo gibi korkmamıştı.
"Aman tanrım Dongwoo kapa çeneni artık !" Rahatsız olan Sungjong ona bağırdı.
"Yah büyüklerinle nasıl konuşuyorsun ! Sunggyu şu çocuğa bak ! Aish !" Bacağıyla ona vurdu.
"O zaman 3 yaşındaki bir kız gibi davranma ve bende sana ona göre davranayım !"
"Aish ! Kapa çeneni !" Ona bağırdı ama sonra bir şey duydu ve tekrar çığlık attı.
"DONGWOO !" Herkes sızlandı.
Birbirlerine yakın yürüyorlardı, durup dururken tuhaf sesler duydular. Yürümeyi kestiler. Yine bir şey duydular, şimdi herkes korkuyordu. Bu garip sesler için bir sebep bulmayı umuyorlardı.
"Bu 7 değerli çocuk, burada ne yapıyorsunuz ?" Büyükanne onlara sordu, sesi biraz ürkütücüydü ve ışık korku filmlerindeki gibi yüzüne vuruyordu. 7'side kız gibi çığlık attı hatta Dongwoo Hoya'nın kollarına atladı. Kadın gülmeye başladı. Sunggyu boğazını temizledi ve söyledi.
"Sadece ormanı keşfediyorduk çünkü insanlar buranın lanetli olduğunu söylüyor."
"Evet öyle." Büyükanne yaygın bir şekilde gülümseyip onlara baktı. Birkaç saniye sessiz kaldılar ve sonra tekrar çığlık atmaya başladılar.
"Şaka yapıyorum korkak kediler. Burası lanetli değil, geçmişte burada bir şey oldu ve bundan sonra insanlar bu ormanı lanetli diye çağırmaya başladılar."
"Ne olduğunu biliyor musun ?" Woohyun merakla sordu.
"Evet biliyorum, hadi gelin evim buraya yakın, sizi besleyeceğim. Dudaklarınız çoktan soğuktan mavi olmuş." Gülümsedi ve evine doğru onlara öncülük etti. Onları kurabiyeler ve sıcak çayla ağırladı.
"Orada ne oldu ?" Ağzı doluyken Dongwoo sordu.
"Aigoo bu aptalın hiç terbiyesi yok ! Konuşmadan önce çiğne !" Sunggyu kabaca onun kafasına vurdu, Dongwoo acıyla bağırdı.
"Bu uzun zaman önce 17. Yüzyılda oldu. Tepede küçük bir kulübe gördünüz mü bilmiyorum." Myungsoo ve Sungyeol öksürdü ve ona endişeyle baktılar.