Bu Bir köprücük kemiği. Benim zaafım... Köprücük kemiğine karşı zaafım var.
Hadi, Size iyi okumalar...
***
Kestiğim yakışıklı çocuklardan zor bela gözümü aldım. Milletin taş gibi sevgilileri vardı, ben okulun bahçesinde oturmuş yanlızlığıma lanet çekiyordum. Eve gidip kendimi koltuktan atacaktım. Ders zili çaldığında zorla da olsa sınıfa girebilmiştik.
Ders Türk Edebiyatı ve ilk dakikadan sıkılmıştım. Herkesin aksine sayısalım daha iyidi benim. O yüzdendir belki de bu can sıkıntım. Yanımda oturmaya mahkûm gibi her seferinde yanıma oturan Deniz'e baktım. "Çok sıkıldım lan, kalkıp da çok hamileyim diye bağırır mısın?" diye sordum çok normal bir şeymiş gibi. Erkek olduğu için gerçekten de zordu. Ama deneyebilirdi, banane? Sıkıldım burada. Deniz gözlerini öyle bir devirmişti, ki bu benim çenemi kapanana yeterdi; Ki çenemi kapatmam kıyamet alameti gibi bir şeydi.
"Keşke beni bu dersten kurtaracak bir kahraman belirse," diye mırıldandım. Deniz benim bu isteğime kıkırdadı. Kapı tıklanmadan açılınca içeriye, kumral saçlı, renkli gözlü -yeşilmi mavimi çözmüş değilim- 1.78 ya da 1.80 uzunluğunda, vücudu yaşına rağmen gayet iyi olan bir taş girdi.
"Ben Bulut Keskin," Diyince kaşlarımı çattım. Soy isimi bir yerden tanıdık geliyordu. Zaten soyadına da yüklüce bir vurgu yapmıştı. "Toprak'ı almaya geldim," diyince Tüm gözler üzerime dikildi. Ne olduğunu anlamıyordum. Gözlerinin çok boş baktığını fark ettim o an. İçmişti sanki. Yavaş adımlarla üstüme gelmeye başlayınca ufaktan tırstım. Boru mu lan bu? Tabi korkucam. Üstüme üstüme geliyor bir de, Ne halt yedim kim bilir. Birdi de... Yüzümün şeklini cidden merak ediyordum.
Sarhoş olduğunu kokusundan, saçma sapan hareketlerinden ve sürekli sırıtmasından kolaylıkla anlıyordum. "yürü." dedi. Sınıftakiler 'ooo','vaayy', çok tatlı yaa' gibi garip sesler çıkarırken, Deniz bana anlam veremiyor gibi bakıyordu. Ona, 'Sanki ben çok anlam veriyorum' bakışımı attım. Sonra Adının Bulut olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm.
Gözlerimin içine bakınca, sinirden gözlerimin teklediğini hissettim. Ayağa kalktığım gibi ağzımı konuşmak için araladım ama o gayet hızlı davranıp sağ elini belime, sol elini koluma kilitledi. Oysa ki ben daha 'Sen kimsin,' gibi saçma ama bir o kadar da mantıklı bir soru soracaktım. Bir haltı yapmama da izin vermiyorlar lan.
Ne olduğunu, nasıl yaptığını bile anlamadan Bulut'un sırtında olduğunu farkettim. Şuanda poposuyla göz gözeydik. O an ki şaşkınlıkla "timsah yüzlü yüzsüz, bıraksana beni be!" diye bağırdım. Sınıftakiler kahkaları kulağıma dolunca anlamıştım saçmaladığımı. Edebiyat hocasına döndüğünde "İyi dersler, hoca," diyince kaşlarımı çattım. Bi ne rahatlık lan gevşek? Demek varken bunları dedim: "aptal, geri zekalı, manyak, sapık..." Tepki vermeyince son çare "Telefonumu al bari," dediğimde dönüp telefonumu aldı. Cebine tıkıştırıp sınıftan çıktı, Tabi benide sırtında çıkardı. Olayın şoku beynimi kurcalarken, insanların beni izlemesi sinirlenmeme sebep oluyordu. Hayır yani, hayatınızda hiç mi böyle bir sahne görmediniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeryüzünün Gökyüzü
ChickLitBirbirleriyle lanetlenmiş Toprak ve Bulut'un hikayesi Bulut'un her bir damlası Toprak'a düşünce aşkları kaçınılmaz olur. Duygularını en derine gömmüş olan Toprak, Bulut'un nefesini hissettiği andan itibaren duygularına yenik düşmeyi öğrenmişti. Bu...