17. bölüm - "Bensiz ölme, içim..."

67 3 0
                                    

-Berk ULUSOY

Şu siktiğimin karısı yüzünden yine babamla kavga etmiştim. Annemi hastaneye kapatıp, başka bir kadınla evlenen adamada baba demek, isteyeceğim en son şey bile değildi.

Ama demek zorundaydım işte!

Kardeşim içindi katlandığım herşey.

Canım ne zaman sıkılsa sahile vururdum ben.

Babamla mı atıştık?

Sahil.

Annemin durumu kötüye mi gidiyor?

Sahil.

Kardeşim yine mi tehlikeye girdi?

Sahil.

Babamın düşmanları belamı sikmek mi istiyor?

Yine sahil.

Sahil benim dostum olmuştu her zaman. İçimi dökerdim ben sahile. Belki de bu yüzdendi, il sınırları içerisinde en çok boğulma vakkasının olduğu sahilin bu sahil olma sebebi.

Bir keresinde yine babamla kavga edince sahile gelmiştim. Her zaman oturduğum yerde bir amca oturuyordu. Yanına usulca yaklaşıp, yanına oturdum. Sohbet muhabbet derken içimizi dökmüştük amcayla birbirimize. Çok gençken bir kadın çıkmış bu amcanın karşısına. Ama öyle böyle değil, Çok aşık olmuşlar birbirlerine. Hani şey olur ya; Baktıkça bakasın, öptükçe öpesin gelir sevince. Öyle sevmişler birbirlerini... Evlenmişler. Aileleri karşı çıksalarda, bırakmamışlar birbirlerini. Aşkları herşeyin üstesinden gelmiş de...

Kanser....

Kanser olmuş dünyalar kadar sevdiği karısından ayrılma sebebi. Ne kadar uğraşsalarda kurtaramamışlar, adamın içindeki kadını. Kadın gidince adam da bitmiş. Kadının bıraktığı boşluğu dolduramamış. Yaşayan bir ruh olmuş bu amca.

Ne bileyim... Canım öyle bir acımıştı ki o amcaya, Kendi acımı unutup gece bir de o amca için içip ağlamıştım. Şimdi o amca nerde, yaşıyormu, bilmiyorum. Ama inşallah ölmüştür de kavuşmuştur sevdiği kadına.

Bazen yaşamak değil de ölmek daha iyidir ya... Öyle bir şey.

Derin bir nefes alıp geçmişin acı olan bir anısından kurtarmaya çalıştım paçamı. Fakat sonuç; hüsran.

Derin bir nefes daha aldım.

Arabayı daha fazla kullanamıyacağımı fark edip sağa çektim. Kapıları kilitlemeden koşar adımlarla sahile gittim.

Koşmak iyi gelmişti.

Biraz daha koştum.

Çok daha koştum.

Sanki acı kovalıyor.

Bankta oturmuş telefonla konuşan bir Toprak görünce aceleyle yanına gittim. Yanında içki şişeleri vardı. Ve yanlış görmüyorsam, burnu kanıyordu.

Dayak mı yemişti?

Hangi şerefsiz el kaldırdı!?

Yanına varınca gözleri kapanıyordu. Hızlıca kucağıma aldım ve bu sefer arabaya doğru koştum. İyi görünmüyordu.

"Ne yaptın lan kendine!?" Sinirle soludum. Ne bok yemeye çalışıyor? Bulut'la uyumuyormuydu ulan bu!?

Arabaya ulaşınca arka koltuğa Toprak'ı yerleştirdim. Hızlıca ön koltuğa binip en yakın hastaneye sürdüm.

Hızlıca telefonu elime alıp Bulut'u aradım. Haber vermezsem, tabiri caizse; ayakta sikerdi.

"Ne var lan?" dediğinde gözlerimi devirdim. O sırada bir hışırtı oldu telefonda. "Ne sikim diyeceksen de! Toprak'ı bulamıyorum," dedi endişeyle. Korku vardı Ses tonunda. "Sakın ol, Yanımda," diyince kaşlarını çattığını hissettim.

Yeryüzünün GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin