8. bölüm - Anlatamam.

58 7 0
                                    

- 4 gün sonra

Bulut'u yavaş yavaş tanıyordum, artık. Tanıdıkça, konuştukça, takıldıkça, karşılaştıkça, Onu gördükçe bir şey oluyordu bana. İçimde bir yerlerde -ki böyle bir yerin olduğundan haberim yoktu- yerini alıyordu Bulut. Bu beni korkutuyordu. Asıl garip olan bu olaydan pek şikayetçi de sayılmazdım. Onu sevmek bana iyi geliyordu.

'Onu seviyorsun ve bunu az önce kendine itiraf ettin, Toprak. Şimdi itiraf et; Ona aşık oluyorsun.'

İç sesime gözlerimi devirsem şaşırırmısınız? Ben şaşırmam. Ben Bulut'u tanıdıkça tanıyasım geliyordu. Ufak bir sorun vardı; Beni nereden tanıdığını hala söylememişti.

Deniz ve Sedef'in arasında bir kıvılcım ateşlemiştim. Rahat dururmuyum ben be. Bugün hocalardan rica (!) etmiştim ve onları derse almamışlardı. Böylece tüm gün birlikte takılmak zorunda kalmışlardı. Günün sonunda Sedef'i köşeye sıkıştırıp herşeyi anlattıracaktım. Bana evlencekleri haberiyle gelmedikleri sürece de onları uyuz edecek hareketler yapacaktım.

Yağmur ilk günü bizimle geçirmişti ama neredense bir aydır ortalarda yoktu. Sanırım okulu veya sınıfı beğenmedi.

Bulut'u da 4 gündür görmüyordum. Kantindeki ufak tanışmamızdan sonra 4 gün geçmişti ama beyefendi istifini bozmamış ve eve adımını atmamıştı. 4 gün ulan. Nerede olduğunu da anlatmamıştı. Sorduğumdaysa 'Benim hakkımda bilmemen gereken şeyleri öğrenmek istemezsin, ufaklık.' demişti.

Bugün okula gelmişti ve camış gibi sırada yayılmış halde bulmuştum hayvanı. Şimdiyse oturmuş Tarih dersi dinliyorduk. Ne kadar sıkıldığımı anlatmaya kalksam Tarih dersi öğretmenleri isyan eder.

Sessizliği bozan yine ben oldum. -Geveze bir Toprağa 'Merhaba' diyin. O artık minik ve tatlı bir (!) geveze- "Tarihi öğrenmek için tarih dersine girmek zorunda kalmak kötü." diye saçmaladım. Güldü hatta kahkaha atma eşiğindeydi.

Biri beni susturup ağzıma kezzap dökebilir mi?

"Sesimi duymak için Saçmalamaya başladın, ufaklık." dediğinde gözlerimi devirdim. Tamam, sesi huzur veriyordu. Hatta belki müzikten fazla huzur veriyordu. Ama bu gerçeği onun bilmesine gerek yok. Zaten çocuğun götü kalkık. Daha da kaldırmaya gerek yok. İnsanlık için tehlikeli. "Alakam yok." dedim bende. Gülüp ayağa kalkınca tüm sınıf bize döndü. Yeminle 'Ne var lan eşşek mi anırıyo?' diye sormamak için kendimi zor tuttum.

Bileğimde hissettiğim baskıyla bakışlarım tekrar Bulut'u buldu. Bileğimi sıkıca kavramış, kaçmamı engellemişti. Dahi (!) aklı kaçıcağımı düşünüyordu. Ne? onunla birlikte gitmek istiyor olamaz mıyım? Hem zaten ders tarih olum.

Beni doğruca sınıfın kapısına doğru götürdü -Süründürdü-. Sınıftan çıktığımızda bileğimi hala tuttuğu ve sıktığı için morarcağına emindim artık. Daha fazla dayanamayacağımı anladım.

"Bileğimi bırakıp, elini bir tarafına sokmama engel olman için 5 saniyen var, Bulut."

Bana omzunun üzerinden bakıp 'Hadi ya çok tırstım(!)' bakışı attı. Bu çocuk neden bu kadar uyuz? Neden bu kadar gerizekalı? Neden bu kadar inatçı? Bu söylediklerimin hepsini sürtük iç sesim 'Neden bu kadar yakışıklı?' olarak düzeltince ona da gözlerimi devirdim.

"Ya bileğimden tutunca daha mı havalı oluyor? Hayır yani, geliyorum işte bıraksana bileğimi!" diye çıkıştım bu sefer.

Okuldan çıktığımız gibi arabasına atladı ve benim de binmemi bekledi. İnat değil mi, kapımı açana kadar bekleyeceğim. Öyle ki, eğer Bulut'un kapımı açtığını görmeden ölürsem gözüm açık giderdi.

Yeryüzünün GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin